Trump’ın bozgunu: Ulusal Muhafızlar Washington’dan çekiliyor
Amerika büyük kitle gösterileriyle sarsılmaya devam ederken Donald Trump tükürdüğünü yalamak zorunda kaldı. Hatırlanacağı gibi tam bir hafta önce, 1 Haziran Pazartesi akşamı, Trump Beyaz Saray’ın önüne Ulusal Muhafız denen askeri güçleri ve askeri polis birliklerini yerleştirmiş, yaptığı basın toplantısında “sokağa hâkim olma” ihtiyacı dolayısıyla 1807 tarihli Ayaklanma Yasası’na dayanarak askeri birlikleri gereken bütün eyaletlere yollayacağını açıklamış, sonra da elinde İncil, muharip kılığı giymiş Genelkurmay Başkanı Mark Milley’i de arkasına takarak Beyaz Saray’ın karşısındaki St. John Kilisesi’nin kapısında fotoğraf çektirmişti. Gerçek gazetesi, derhal Trump’ın yarı-askeri bir rejime doğru yürümeye karar verdiği yolunda bir tespit yapmıştı (https://www.gercekgazetesi.net/uluslararasi/trumptan-fasizme-dogru-acik-adim). Şimdi Trump, askeri bir terim kullanarak söyleyecek olursak, ricat etmek zorunda kalmış bulunuyor.
Ricat kılığında bozgun!
1 Haziran Pazartesi günü orduyu asayişi sağlamak üzere Amerika’nın her yerine yollama tehdidinde bulunan ABD başkanı, 7 Haziran Pazar günü askeri birlikleri kışlalarına geri yollamak zorunda kaldı.Trump’ın gösterdiği mazeret birliklerin istenen görevi bitirdiği. Buna ilişkin ne veri var? Cumartesi günü başkent Washington’da yapılan gösterinin “beklenenden” çok daha zayıf olduğu iddiası. Oysa Cumartesi günü başkent olayların başından bu yana en kitlesel yürüyüşe tanık oldu! Daha önemlisi, Trump askeri birlikleri sadece Beyaz Saray’ı korumakla değil bütün Amerika’da asayişi sağlamakla görevlendireceğini açıklamıştı. Bir hafta boyunca eylemler yoğun biçimde devam ettiği halde tek bir eyalette bile asker görevlendirilmedi. Bu bir bozgundur. Bunun nedenini iyi anlamak gerekiyor.
Bunun dolaysız nedeni, ABD ordusunun bir kurum olarak Trump’ın projesini reddetmiş olmasıdır. Geçtiğimiz hafta üç emekli genelkurmay başkanı ve çok önemli görevlerde bulunmuş bir çok general ve amiral bugün görev yapmakta olan Genelkurmay Başkanı Mark Milley’i Trump’ın bu hatalı politikasının peşine takılmakla suçladı. Bu öylesine güçlü bir yaylım ateşiydi ki, Trump’ın eski savunma bakanı James Mattis ve başka eski Beyaz Saray görevlileri de koroya katıldı. O da yetmedi, şu anda Savunma Bakanı görevini yapan Mark Esper da Trump’tan farklı düşündüğünü açıkladı. Trump, ofsayta düşmüştü!
Kimileri hemen Amerikan demokrasisinin sağlamlığından, kuvvetler ayrılığının (ordu!) erdemlerinden falan dem vuracaklardır. Acele etmesinler. ABD ordusunun bir kurum olarak bu tepkiyi neden verdiğini araştırsınlar. Bize güvenmesinler. Devletin en üst düzeyinde uzun süre görev yapmış olan bir emekli amiralin açıklamasını aktaralım onlara. Şaşırtıcı biçimde hem George W. Bush’a, hem de Barack Obama’ya en üst düzeyde askeri danışmanlık yapmış olan bu amiral (Mike Mullen) diyor ki, Pentagon (Savunma Bakanlığı) Vietnam savaşının yaratmış olduğu sarsıntıdan sonra Amerikan halkının güvenini yeniden kazanmak için çok çaba sarf etmişti. Şimdi askeri birlikleri ülke içi gösterilerde görevlendirmek bunu riske atar. Şöyle konuşmuş amiral: “50 yıldan fazla sürede ancak yeniden tesis ettiğimiz bu güveni, kendi ülkemizin sokaklarında çatışmaya girer girmez kısa sürede yitirmemiz olasılığı çok ciddidir” (https://www.nytimes.com/2020/06/07/us/politics/trump-military-troops-protests.html?campaign_id=2&emc=edit_th_200608&instance_id=19161&nl=todaysheadlines®i_id=17914255&segment_id=30332&user_id=d6be647f455e55cb0fda5088496c2477).
Halk kitlelerinin gücü!
Bu açıklamanın Amerikan demokrasisiyle falan zerre kadar ilgisi yoktur. Bu açıklama, halk kitlelerinin gücünün itirafından başka bir şey değildir. Amiral’in açıklamasından bu sonucu çıkaramayan ne Marksizmden ne de kitle mücadelelerinden hiçbir şey anlayamamış demektir. Amiral “Vietnam savaşının yaratmış olduğu sarsıntı”dan söz ediyor. O sarsıntı nedir? O sarsıntı sadece ABD’nin Kuzey Vietnam işçi devletinin ve Güney Vietnam komünist gerillasının dünyanın en güçlü ordusuna attığı tokat değildir. Amiral, mesela “dünyanın hegemonik güç ABD’nin askeri gücüne ilişkin kuşkuları”ndan söz etmiyor. O, işin başka bir boyutudur. Burada sözü edilen “Amerikan halkının güvenini yeniden kazanmak”tır. Bu sarsıntı başkadır: Amerika içindeki dev Vietnam savaşı karşıtı hareketin yarattığı sarsıntıdır. Amerikan 1968’i, siyahilerin büyük “medeni haklar” hareketinin dışında bu savaş karşıtı harekettir işte. Washington’a 1963’te Martin Luther King önderliğinde medeni haklar hareketi (işçi sendikalarının da desteğiyle) 250 bin kişiyle, 15 Kasım 1969’da ise savaş karşıtı hareket 500 bin ila 1 milyon arasında tahmin edilen kitleyle yürümüştür. O büyük anti-emperyalist yürüyüşte kitlenin içinde yer almış olmak, hayatımızın en talihli anlarından biridir. İşte amiralin “sarsıntı” dediği budur. Halkın orduyu karşısına almasıdır.
Bugün Amerika’nın sayısız eyaletinin sayısız kentinde, nüfusunun ezici çoğunluğu beyaz olan kasabalarında bile sokağa çıkan kitlelerin 1968’in kitlelerinin politik anlamda torunları olduğunu amiral çok iyi biliyor. Ordunun erkenden prestijini yitirmesine karşıdır. Bugünkü isyan, Koronavirüsün ayağa kaldırdığı Amerikan işçi sınıfı, satılmış sendikalarına rağmen harekete ağırlığını koyduğu takdirde devrime dönüşürse, ordunun gücünün yıpranmasını istemiyor ABD emperyalist devletinin akıldânesi.
Gerçek, Trump’ın stratejisini incelediği, yukarıda atıf yapılan yazısında, Amerikan burjuvazisinin derinden bölünmüş olduğu, kendi içinde neredeyse bir iç savaş yaşadığı gerçeğinin altını çizmişti. Küreselcilikle korumacılık, hukuksuzlukla hukuk sistemi, federal devletle eyaletler arasında var olan bölünmelere bir başkası eklendi şimdi. Bu neyin bölünmesidir?
Serseri mayın faşizmi
Tarih sahnesine çıktığı günden bu yana Trump’a “serseri mayın faşisti” adını taktık. Aklına estiği gibi davranan kişiliği, şehir ağası üslubu dolayısıyla değil. O işin latife kısmı. Esas olarak partisiz ve milissiz bir faşist bozuntusu olduğu için. Günümüzde birçok faşist hareket milis, yani paramiliter güç yokluğundan kıvranıyor. Le Pen’in de, Salvini’nin de, diğerlerinin de milisi yok. Trump o bakımdan özel değil. Ama parti! “Duce”ye, “Führer”e, “Başbuğ”a taparcasına bir disiplinle bağlı bir parti olmadıkça bir faşist akım baştan sakat demektir. Cumhuriyetçi Parti, Amerikan emperyalistlerinin gerici partisidir. Ama faşist değildir. Şimdi Trump kitleleri orduya hedef gösterince sadece generaller ve amiraller rahatsız olmadı. Trump’tan önce belki de Amerikan tarihinin en gerici ABD başkanı olan George W. Bush ve 2008 seçimlerinde Cumhuriyetçi Parti’nin aday adayı olan önemli bir politikacı Mitt Romney, şimdiden, 2020 seçiminde Trump’ı desteklemeyeceklerini açıkladılar. Bunu çok ciddiye almamak gerekir ama Cumhuriyetçi Parti’nin Trump’ın arkasında el pençe divan durmadığını da bilmek gerekir.
Daha önemli olan milis meselesidir. 1 Haziran konuşmasında Trump sadece yarı-askeri bir rejimle sonuçlanabilecek olan askeri birlikleri halka karşı kullanma politikasını açıklamadı. Belki de ordu içinde çatlak sesler çıkacağını öngörerek kendi taraftarlarına da üstü kapalı bir çağrı yaptı. Yani herkese silah gösterdi. Ondan sadece üç gün önce, kendi taraftarlarını, MAGA’yı, yani “Amerika’yı yeniden büyük kılma” (Make America Great Again) kampını göreve çağırmıştı. 1 Haziran basın toplantısında ise kısacık bir konuşmada, durup dururken Anayasa’ya 2. değişikliği övdü, yani silah taşıma özgürlüğünü savundu!
Bu da tutmuyor. En azından kısa vadede muhtemelen tutmayacak. Trump’ın ve MAGA idealinin, beyaz üstünlüğünün, Amerikan hegemonyasının fedailiğini yapmaya can atacak on binlerce, yüz binlerce beyaz Amerikalı bulunacağına kimsenin kuşkusu olmasın. Mesele o değil. Mesele yine Cumhuriyetçi Parti’nin yapısının ve ordunun Trump’ın böylesine yüksek düzeyde bir kumar oynamasına olanak tanımamak için elinden geleni yapması ihtimalinin çok yüksek olması. Gerçek’in yukarıda atıf yapılan 2 Haziran tarihli yazısı Trump’ın “büyücü çırağı” durumuna düşebileceği konusunda uyarı yapıyor, bütün askeri önlemlere ve milis çağrılarına rağmen kimin kazanacağının belli olmadığını dile getiriyor. Bunu biz biliyoruz da Cumhuriyetçi Parti’nin kurtları ve ordunun generalleri, amiralleri bilmiyor mu? Trump’a bu kumarı oynatmak istemeyen çok sayıda güçlü gerici vardır Amerika’da. Askerin erkenden, daha devrim patlak vermeden sahaya sürülmesi o kadar riskli bir şeydir ki o tartışma halkın önünde yapıldı. Milisler konusunda perde arkasında neler konuşuluyor kim bilir!
Yani faşist, siyaset meydanına partisiz ve milissiz çıktı mı, mayını da faşisti de gider, tek başına “serseri” olarak kalabilir!
Bastırın çocuklar!
Yeni bir 1968 kuşağı yetişiyor. Koronavirüsten hiç korkmadan milyonlarıyla sokağı dolduruyorlar. Devrimci İşçi Partisi, solun büyük bölümünden farklı olarak eve kapanma politikasına meydan okuduğunda, evde kalamayanlarla birlikte sokaklara çıkınca kim bilir ne çok solcu rahatsız olmuştur. Şimdi hepsi Amerikan halkının ağzında maskesi, kalabalıklar içinde sokakları doldurmasını hayranlıkla seyrediyor! Tarih bu konuda da kimin haklı olduğunu, hem de bu sefer erkenden kanıtladı! Şimdi Amerika’ya, Britanya, Almanya, Avustralya ve birçok başka ülkenin halkı da katıldı! George Floyd gibi ölmek istemiyorsanız, Trump’ım elinde hayatını yitiren 100 binden fazla Amerikalı gibi ölmek istemiyorsanız, hayat eve sığmaz! Tablo ortada!
Evet, yeni bir 1968 kuşağı yetişiyor ama hemen rahatlamayalım. Bu kuşağın daha siyasi olarak alması gereken çok ders var. Polis ve asker karşısında teslim olmuş gibi ellerini kaldırmış yürüyen bir kuşak bu. Ama öğrenecekler. Ve o zaman dünya sarsılacak. Cumhuriyetçi Partisi, Demokrat Partisi, serseri mayın faşisti, siyahinin boynuna çökeniyle, diz çöküp sözde dayanışma gösteren polisiyle güvenszilik güçleri, hepsi onların olsun. Amerika’ya bir İşçi Partisi gerek. Amerika’ya Marksizm gerek. Amerika’ya işçi sınıfı ile ezilenlerin bir ittifakı gerek.
Trump’ın faşizan politikaları şimdilik bozguna uğradı. Bastırın çocuklar! Şair altmış yıl önce bizim memleket için söylemiş ama şimdi de Amerika için geçerli: Derlenip dürülmesin bayraklar! Bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır!