Kazakistan'ın çalınan isyanı
Eski Sovyet cumhuriyetleri arasında, Batı’ya ve genel olarak “iş dünyasına” karşı en başarılı imaj çalışmasını yürüten devlet olan Kazakistan, yeni yılın hemen başında ülkenin dört köşesini saran isyan dalgaları ile sarsıldı. Olaylar, akaryakıt fiyatlarının iki katına çıkarılması üzerine, rafineri işçilerinin yoğunlaştığı batı bölgelerinde başladı. Hammaddesini kendilerinin ürettiği akaryakıtın fiyatı böylesine artarken, kendi maaşları bir yandan piyasa diğer yandan yolsuzluğun baskısı altında kalan işçilerin öfkesi, 3 Ocak gecesi Tengiz rafinerisinde bir greve dönüştü. Yetkililerin ilk başta takındıkları umursamaz tavır, olaylar büyük şehirler başta olmak üzere ülkenin dört bir tarafına sıçrayınca değişti. Zamlar geri alındığı gibi, akaryakıt eski fiyatının da altına indirildi, ama on yıllar süren baskı, yolsuzluk ve sefalete karşı biriken öfke yatışmadı. Devletin sarsılmaz zannedilen otoritesi bir kez sarsılınca, çeşitli halk katmanlarının kendi arzularını ifade ederek katıldığı böylesi bir halk isyanını bu kadar kolay dindirmek mümkün değildir.
Buraya kadar anlatılanlar hikâyenin bir tarafı, ancak hikâyenin daha karanlık başka yönleri de var. Olayların başlamasından sonraki üç hafta içinde yavaş yavaş ortaya çıkan veriler, bu isyanın devlet içindeki bir iç çatışmanın taraflarınca nasıl istismar edildiğinin ipuçlarını ortaya koyuyor. Kazakistan, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından 2019 yılına kadar Nursultan Nazarbayev cumhurbaşkanlığında yönetildi. Bu yönetim altında kamu kaynaklarının yağmalanması yoluyla sınırsızca zengin edilenler arasında, Nazarbayev’in çokça akrabası da vardı. Bunların arasında en zenginlerden birisi ve aynı zamanda askeri istihbarat kurumu olan Ulusal Güvenlik Komitesi’nin eski başkan yardımcısı olan yeğeni Kayrat Satıbaldı, birçok kişi tarafından onun en olası halefi olarak görülüyordu. Buna rağmen 2019 yılında cumhurbaşkanlığına Kasım Cömert Tokayev atandı. Yaygın kanıya göre bu sadece sembolik bir değişiklik olsa da, Ocak ayında yaşananlar bunun pek de böyle olmadığını gösteriyor. Kayrat Satıbaldı hakkındaki yaygın bir söylenti, onun ülkenin güneyindeki silahlı tekfirci örgütlerle sıkı bir ilişki içinde olduğu ve hatta onları finanse edip yönettiğidir. Bunun gerçekliğini bilemesek de, güneyin en büyük şehri olan Almatı’daki şüphe uyandırıcı gelişmeler, özellikle de çok çabuk silahlanan bir grubun eylemin yönelişine aykırı biçimde silahlı çatışmalara girmesi bu yönde bir şüphe uyandırıyor.
Satıbaldı’nın akıbetinin ne olduğu henüz belli değil, ancak kardeşi, yani Nazarbayev’in diğer zengin yeğeni ve o ana kadar Ulusal Güvenlik Kurumunun başkan yardımcısı olan Samit Abiş olayların hemen başında görevinden alınıp tutuklanıyor. Daha sonra Nazarbayev’in iki damadı da Kazakistan’ın petrol işleme sanayisindeki yönetim görevlerinden istifa ederken, Tokayev Nazarbayev’in kızının servetini ve konumunu sertçe eleştirerek başka gelişmelerin de yolda olduğunu haber veriyor. Tüm bunlar, belki de uzun süredir alttan alta süregelen bir iç çatışmanın, Ocak ayında yaşanan halk isyanı dolayısıyla silahlı bir çatışmaya evrildiğini gösteriyor. Bu olanlar, Türkiye işçi sınıfı için de bir derstir. Görülmelidir ki, en haklı, en meşru taleplerle başlayan eylemlerde dahi, eğer işçi sınıfının örgütlü siyasi iradesi yani bağımsız ve devrimci bir işçi partisi yoksa bu boşluğu her an sermayenin örgütlü siyasi iradesi doldurabilir.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Şubat 2022 tarihli 149. sayısında yayınlanmıştır.