Duhok’ta yeni bir Roboski
Irak’ın kuzeyinde bulunan, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne bağlı Zaho ilçesi Derkar kasabasında topçu atışının nehir kenarındaki sayfiye yerine isabet etmesi sonucunda 9 yerli turistin ölmesi ve 31 kişinin de yaralanması bölgede akıllara Roboski katliamını getirdi. Olayın ardından hem Irak merkezi hükümetinden hem de Barzani’nin başında olduğu bölgesel yönetimden Türkiye’ye yönelik kınama ve protesto açıklamaları geldi. Irak Milli Güvenlik Kurulu acil toplantı yaptıktan sonra bir açıklama yaparak Türkiye’nin özür dilemesini ve askeri güçlerini geri çekmesini istedi. Konunun Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne taşınması için girişim başlatıldı. Irak Parlamentosu’nda 91 milletvekili Türkiye’nin savaş suçu işlediğine dair bildiri yayınladı.
Katliamın hemen ardından ise Bağdat’ta da Türkiye elçiliği ve vize merkezleri önünde kitlesel eylemler düzenlendi. Bu eylemlerden bazılarında bayrak indirme ve yakma gibi olaylar da yaşandı. Türkiye Dışişleri Bakanlığı derhal bir açıklama yayınlayarak iddiaları reddetti. Irak hükümetini PKK’nın yönlendirmesiyle açıklamalar yapmaması konusunda uyardı. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kesinlikle sivilleri hedef almadığını belirtti ve gerçeklerin ortaya çıkartılması için işbirliği çağrısında bulundu.
TSK’nın birlikte hareket ettiği güçlerden Türkiye’yi sorumlu tutan ve kınayan açıklamalar
Elbette ki Duhok’ta yaşanan katliamın tüm yönleriyle açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Ancak ortada çok gizemli bir durum olmadığı da gözükmektedir. Zira Türkiye’ye yönelik suçlamalar TSK’nın bölgede yürüttüğü askeri operasyonlarda işbirliği içinde olduğu kesimlerden gelmektedir. Hem Barzani hem de Irak Merkezi hükümeti, (ABD, İngiltere ve İsrail’in de perde arkasında verdiği destekle) bölgede TSK ile ortak operasyonlar düzenlemektedir. Bu operasyonların hedefinde sadece PKK değil aynı zamanda İran’a yakın milis güçlerinin de olduğu bilinmektedir.
Dolayısıyla suçlamalar sadece PKK cephesinden değil Türkiye’deki iktidarın müttefiklerinden gelmektedir. Dolayısıyla eğer resmi olarak ima edilen, iktidara yakın medya tarafından da açıkça dillendirilen, Türkiye’yi zan altında bırakmaya yönelik bir provokasyon söz konusu olsaydı bu müttefiklerin tutumunun farklı olacağını beklemek gerekirdi. Bu durum Türkiye Dışişleri açıklamasındaki “PKK’nın yönlendirmesiyle açıklama yapmayın” sitemli ifadenin nedenini de bize gösteriyor.
Roboski’nin hata olmadığı yargılama sürecinde ortaya çıkmıştı
İşin sonunda Roboski katliamında olduğu gibi “hata” tezi öne çıkarsa durum değişir mi? Bizce hayır. Çünkü Roboski katliamının hukuki veya siyasi hiçbir düzeyde hesabı sorulmamış, sorumlular herhangi bir yaptırıma uğramamıştır. Dahası Roboski ailelerinin dernekleri kapatılmış, Ferhat Encü tutuklanmış, ölenlerin anısına Diyarbakır’da yapılan anıt dahi kaldırılmıştı. Şimdi de iktidar cephesinden yaşananlarla ilgili açıklama yapan baroların hedef alınması aynı yolun tutulacağına işaret ediyor. Yani hata sonucu insanlar katlediliyor ve bunun sonucunda bir sorumluluk doğmuyor ise bu hataların tekrar tekrar yaşanması nasıl engellenecektir?
Kaldı ki bir “hata” olup olmadığı da araştırılmalıdır. “Duhok’ta sivillerin öldürülmesi Türkiye’yi zora sokmuştur, Türkiye kendisini zora sokacak böyle bir şeyi neden yapsın” türünden bir savunma geçersizdir. Zira Roboski davalarında katliamın bir “yanlışlık” eseri olmadığı, İHA’lar tarafından çekilen görüntülerin “kaçakçı” olarak değerlendirildiği, üst komutanların birçok defa uyarıldığı ortaya çıkmıştır. Tüm bunlar “yanlışlık” tezinin geçersiz olduğunu kastın ya da olası kastın (suçun gerçekleşebileceğinin mümkün veya muhtemel bir şekilde “öngörülmesine” rağmen, sonucun meydana gelmesinin göze alınması, adeta “olursa olsun” biçimindeki bir düşünceyle fiilin işlenmesidir) varlığına işaret etmektedir.
Katliamın arkasındaki emperyalist ve sömürgeci güçler
Roboski katliamının pek konuşulmayan bir ayrıntısını da burada değerlendirmeye almak gerekmektedir. ABD’nin Wall Street Journal gazetesi Roboski katliamına sebep olan istihbaratın ABD’ye ait İHA’lar tarafından sağlandığını yazmıştı. Duhok’un içinde bulunduğu bölgede ABD, İngiltere ve İsrail’in desteğini alan bir askeri operasyondan bahsettiğimizde bu gerçekliği hatırlamak önemlidir. Üstelik ABD’nin hem Irak’ta hem de Suriye’de PKK ve PYD bahanesiyle Türkiye’yi İran’la savaşa doğru çekmek için apaçık bir çaba içinde olduğunu düşündüğümüzde, (bkz. “Türkiye NATO tarafından Rusya ve İran’la savaşa itiliyor” başlıklı yazı) böylesi bir sivil katliamının Türkiye’nin olmasa da ABD, İngiltere ve İsrail’in işine gelebileceği açıktır.
Son Astana zirvesinde olası Suriye operasyonu dolayısıyla Türkiye ve İran arasındaki gerilim görünür biçimler almışken, İran rejiminin bir numaralı yetkilisi dinî lider Hameney Erdoğan’la görüşmesinde böyle bir operasyona açık açık karşı çıkmışken, ülkeler arasındaki ilişkiler adeta bıçak sırtı gidiyorken gerçekleşen bu olaya elbette ki kuşkuyla yaklaşılmalıdır. ABD ve İngiltere’den yapılan yazılı kınamalar timsah gözyaşlarından başka bir anlam taşımıyor!
Yeni Roboskiler ve Duhoklar olmaması için halkların kardeşliğini yükseltelim
Emperyalizmin ve sömürgeciliğin karakterinde ezilen ve sömürülen halkların canlarını değersiz gören bir ırkçılık her zaman vardır. Bu ırkçılığın karşısında halkların kardeşliğinin erdemli sesini yükseltmek gerekir. Katliamın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne taşınmasından sonuç çıkmayacağını bilmeliyiz. Zira “uluslararası toplum” denerek kutsanan bu kuruluşların da harcında aynı ırkçılık vardır. Bu kuruluşlarda katledilen insanlar sadece emperyalist güçlerin siyasi ve ekonomik çıkarları için bir anlam ifade ediyorsa değer görür.
Bu sebeple, ölenlerin ırkından, mezhebinden, memleketinden ayrı olarak Türk, Kürt, Arap, İranlı emekçi halklar, yaşanan acıyı paylaşmanın da ötesine geçerek emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı birleşmeli, bu güçlere karşı birlikte savaşmalıdır. Roboskilere, Duhoklara yenilerinin eklenmemesi, ancak bu olayların katliama maruz kalanların siyasi ve sosyal örgütlenmelerinin dahil olduğu ve denetleyebildiği süreçlerle tam olarak açıklığa kavuşturulması ve sorumluların yargılanıp cezalandırılmasıyla mümkündür.