Çin devrimi 75 yaşında!
Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) önderliğindeki Çin devriminin zaferinin ürünü olan Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) tam 75 yıl önce, 1 Ekim 1949’da kuruldu. Çin devrimi, zaferiyle ve yenilgisiyle, tarihten ders çıkarmasını bilenler için 21. yüzyılın devrimlerine ışık tutmaktadır. Bu nedenle, 75. yıldönümü vesilesiyle devrimin tarihsel arka planını, sınıfsal karakterini, hedeflerini, kazanımlarını ve yenilgisini hatırlatmak gerekiyor.
Çinli işçilerin ve yoksul köylülerin emperyalizme, yerli burjuvaziye, toprak ağalarına ve savaş ağalarına karşı zaferinin ardından bir işçi devleti kuruldu. Devrim sonrasında burjuvaların ve ağaların tasfiye edilmesiyle birlikte toplumsal eşitsizlikler asgari seviyeye indi. Eğitim, sağlık, kadın hakları ve ekonomik kalkınma alanlarında muazzam bir atılım yapıldı. Yalıtılmışlığı nedeniyle yoksulluğu tamamen aşamasa da Çin, diğer Üçüncü Dünya ülkeleriyle mukayese edilemeyecek ölçüde hızlı kalkındı. Ancak bu kazanımlar uzun süre korunamadı. Emperyalist sistemin ayakta kalması, sosyalist dünya devriminin gerçekleşmemesi, mevcut sosyalist rejimlerin bürokratik niteliği ve birbirlerine karşı milliyetçi rekabete girmeleri diğer devrimler gibi Çin devriminin soluğunu da kesti. 1978’de başlatılan reformlarla parti ve devlet bürokrasisi adım adım burjuvaziye dönüştü. Kapitalist restorasyon 21. yüzyılın başında tamamlandı.
Sürekli devrim kuramı, azgelişmiş ve yarı-sömürge ülkelerde burjuvazinin devrimin demokratik görevlerini yerine getiremediğini, bu durumun proletaryaya yoksul köylülüğün desteğiyle iktidarı alma fırsatını verdiğini savunur. Çin devrimi bu kuramı doğrulayan bir örnek olarak tarihe geçmiştir. Ancak, dünya devrimi başarıya ulaşmaz ise devrimlerin ulusal ölçekteki kazanımları her zaman yok olma tehdidi altında kalır. Çin devriminin başına gelen de bu olmuştur.
Devrimin zaferi ve yenilgisi
Çin’deki birinci devrim, 1911 yılında Çing hanedanının yıkılmasıyla başlamış ve 1912’de Çin Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla sonuçlanmıştır. Ancak bu burjuva devrimi, emperyalizmden kurtulma ve toplumsal refah sağlama hedeflerine ulaşamamıştır. Burjuvazi, toprak reformu gibi temel sorunları çözmekte başarısız olmuş, emperyalist güçlere taviz vermeye devam etmiştir. 1927’deki ikinci devrimde, ÇKP proletaryanın önderliğinde köylülükle ittifak kurarak devrimci bir çıkış yolu aramış, ancak Guomindang’ın (Milliyetçi Parti) saldırıları ve Stalinistleşen Komünist Enternasyonal’in hatalı yönlendirmeleri nedeniyle devrim ağır kayıplar vererek yenilmiştir.
Mao Zedong önderliğindeki ÇKP, 1927’deki yenilginin ardından kırsal bölgelerde yeniden örgütlenmiştir. Mao’nun önderliğinde köylülüğün desteğini kazanan ÇKP, Uzun Yürüyüş ve gerilla savaşlarıyla hem Japon işgalcilerine hem Guomindang’a karşı mücadeleyi sürdürmüştür. 1949’a gelindiğinde ise ÇKP, işçi ve köylülerin desteğiyle nihai zaferi kazanarak Çin Halk Cumhuriyeti’ni ilan etmiştir. Mao’nun stratejisi, devrimi kırsal alanlardan başlatarak kentleri kuşatma taktiği üzerine kurulmuştur. Bu strateji, o günün Çin’inde devrimin başarıya ulaşmasında kilit rol oynamıştır.
Çin devriminin başarıları kadar başarısızlıkları da öğreticidir. Trotskiy’in sürekli devrim kuramında vurguladığı üzere, ulusal devrimler dünya devrimiyle birleşmedikçe kalıcı bir sosyalist zafer mümkün olamaz. Çin devrimi de ulusal ölçekte başarılı olmasına rağmen, diğer devrimlerin ürünleri olan işçi devletleriyle birleşerek daha büyük bir sosyalist birimin parçası olamadığı için sosyalist kazanımların sürekliliğini sağlayamamıştır. Dünya devriminin rüzgarından, diğer bürokratik işçi devletlerinin desteğinden yoksun kalan Çin, kendi bürokrasisinin eliyle adım adım kapitalistleşmiş ve bir işçi devleti olma vasfını kaybetmiştir.