İçe çökme (2): 500 milyar dolar kavgası

İçe çökme (2): 500 milyar dolar kavgası

Geçen ay bu köşede Tayyip Erdoğan iktidarının uzun bir süre boyunca stratejik yönelişi olan Rabiacılığın iflas ettiğini, bunun sonucunda AKP-MHP ortaklığı altındaki yarı-askerî rejimin sıkışma içine girdiğini ve kendi içinde birbirine düştüğünü yazmıştık. Bir yayılmacılık politikası olan Rabiacılığın İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) adını taşıyan ve Ortadoğu’nun ve Kuzey Afrika’nın bütün ülkelerinde ayrı partiler olarak örgütlenmiş bir uluslararası harekete yaslandığını izah etmiştik. Bu politikanın bir yandan AKP’nin Sünni Arap dünyasında hilafeti dahi içeren ümmet politikasına bir yandan da Türkiye burjuvazisinin 1980’li yıllardan itibaren ortaya çıkan dış pazarlar, dış kaynaklar, dış yatırımlar arayışına denk düştüğüne işaret etmiştik. Ancak, 2011’den itibaren hızla yükselişe geçen bu hareketin 2020’lere gelindiğinde hemen hemen her ülkede çöküntü yaşadığını, bu yüzden Rabiacılığın uluslararası tabanını yitirdiğini ve dışarıda beklediğini bulamayan istibdad rejimi ve hâkim sınıflarının iç hesaplaşmaya giriştiği sonucunu çıkarmıştık.

Yarı askerî rejimde iç hesaplaşmanın her gün yeni örnekleri ortaya çıkıyor ama şimdi iş büyüyor: Cumhur İttifakı için tehlikeli bir yola giriyor, AKP ile MHP arasında bir çatlağa dönüşme istidadını gösteriyor. Bizim bu yazıda konumuz bu değil. Bu konu bu sayımızda başka yazılarda inceleniyor. Bizim konumuz, istibdad rejiminin içe çöküşünün, ilk örnekleri son günlerde görülen başka bir yönüyle ilgili: AKP iktidarı dışta destek bulamayınca, şimdi ekonomik kriz ortamında büyük sermayeyi sıkıştırmaya girişeceği yönünde işaretler veriyor. Yani burjuvazinin, özellikle de AKP yetiştirmesi olmayan, kökü ta 1930’lu yıllarda yatan, bizim hep Batıcı-laik burjuvazi dediğimiz kanata yönelik bir sıkıştırma.

Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu, geçenlerde İstanbul Sanayi Odası’nı (İSO) ziyaret etti, sanayicilere hitap etti. İstanbul ekonomik bakımdan hiçbir ile benzemez. Ta 1960’lı yıllardan beri İstanbul sanayi burjuvazisi Türkiye burjuvazisinin yönetici gücü olmuştur. İstanbul’un üretim, özel olarak sanayi üretimi, yatırım gibi çeşitli göstergelerde ekonomik olarak Türkiye’nin üçte birine yakın bir paya sahip olduğunu kimse unutmasın. Buna İstanbul sermayesinin büyük ölçüde hâkimiyeti altındaki Kocaeli’ni yani Gebze’den İzmit’e uzanan dev sanayi bölgesini (yüzde 12-13) eklerseniz, pay yarıya yaklaşır. Merkez Bankası başkanı bu sermaye ile konuşuyor.

Kavcıoğlu, İSO ziyaretinde ya korkunç bir pot kırdı ya da çok önemli bir savaşın ilk salvosunu başlattı. Kürsüde İSO Başkanı ile birlikte otururken sanayi firmalarını bankalardan aldıkları krediyle spekülasyon yapmakla suçladı. İSO Başkanı buna bankaların da sanayi firmalarına kredi vermediğini, kaynaklarını döviz spekülasyonuna tahsis ettiğini söyledi. Bunun anlamı açıktır: Türkiye ekonomisi ağır bir krizden geçerken onu krizden çıkaracak olan kapitalist aktörler kendi çıkarlarına düşmüş, ekonomiyi daha da derin bir krize sürüklemekteler! İşte size kapitalizmin ne kadar rasyonel (akılcı) bir sistem olduğunun resmi!

Kavcıoğlu anlaşılan İSO Başkanı’nın misillemesinden rahatsız oldu ya da zaten hazırdı, demiş ki, “şirketlerin yurtdışında kayıt dışı 500 milyar doları olduğu söyleniyor, yüzde 90’ı yalan olsa 50 milyar dolar eder, getirsinler bozdursunlar". İşte şimdi kriz mriz konuşmuyoruz. Şimdi Türkiye patronlar sınıfının her tür yasal sınırın ötesine geçerek İsviçre’ye, Lüksemburg’a, İngiltere’nin Man Adası’na, Portekiz’e, Malta’ya, Malezya’ya, Körfez ülkelerindeki bankalara ve Karayip adalarındaki vergi cennetlerine kaçırdığı parayı konuşuyoruz. Bu kaçak paranın var olduğunu iddia eden Türkiye devletinin ekonomi yönetiminin en yetkili ağızlarından biri.

Aslında “kral çıplak” demiş oluyor Kavcıoğlu. Çünkü burjuvalar, imanlı imansız, viski içer ya da hacca gider, hepsi kaçakçıdır. En azından iki amaçları vardır. Biri vergi ödememek. İkincisi, işçi sınıfı iktidarı aldığı takdirde elde ettikleri ve vergisini bile ödemedikleri bu kârlarının bir bölümünü garanti altına almak. İşçi sınıfı iktidarının yeni bir ekonomi kurarken yasadışı sahiplerinden her tür yöntemle ele geçirmesi gerekli olan, halkın ak sütü gibi hakkı olan bu para büyük bir rol oynayacaktır.

Bazı sosyalistler, işin bu yapısal sınıf boyutunu unutarak bu iddiaya karşı sermayeyi korumaya bile kalktılar. Bu, söz konusu sosyalistlerin sosyalizmden nasıl tümüyle kopmuş olduklarının turnusol kâğıdıdır. Şimdi işçi sınıfı ve emekçilerin, kapitalist düzenin doruğunda ortaya çıkmış olan bu çatlaktan hareketle hesap sorma günüdür. 500 milyar doların hesabını verin!

Görüldüğü gibi, kendi içine dönen rejim artık zehrini kendi saflarına akıtıyor. Bu rejimi ve onu doğuran yatak olan kapitalist düzeni karşımıza alarak, bu toplumun işçisini, emekçisini, ezilenini bir araya getirerek hesap sorma vakti yaklaşıyor.

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ağustos 2022 tarihli 155. sayısında yayınlanmıştır.