Asrın suçluları!
İktidar kendi suçlarını örtbas etmek için depremin büyüklüğünü bir savunma kalkanı haline getirmiş durumda. İktidar yanlısı medya da “asrın depremi” tanımlamasıyla, bu kadar büyük bir deprem karşısında yapılabilecek bir şey yoktu algısı yaratmaya çalışıyor. Sınıfın yanında olan, sendikal mücadelede aktif olarak yer alan, sosyalist görüşlerinin ve mücadelesinin bedelini 2016’da KHK ile İstanbul Üniversitesi’nden ihraç edilerek ödeyen, mücadelede geri adım atmayan, 2019’da Avcılar’da sosyalist bağımsız belediye başkanı adayı olarak düzen siyasetinin karşısına dikilen, geçtiğimiz yıl OHAL Komisyonu kararıyla görevine iade edilen ve halen Gebze Yüksek Teknoloji Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nde görev yapan, Jeofizik Mühendisi ve Sismolog Doç. Dr. Savaş Karabulut iktidarın propaganda kampanyasına gerçeklerle karşı koyuyor.
06 Şubat 2023 tarihinde 9 saat ara ile meydana gelen depremlerin, “yüzyılın depremleri” olarak olağanüstü bir durum, olağanüstü bir olaymış gibi gösterilmek istenmesinin nedenleri vardır. Çünkü resmî rakamlara göre yaşanan en az 45 bin can kaybı, yüzbinlerce ağır yaralı, 50 binden fazla yıkılmış yapı ve 500 binden fazla çok ağır/ağır/orta hasarlı yapının olduğu bir durum ne yazık ki ne dünya ve ne de ülkemiz için mühendislik teknolojilerinin ulaştığı seviyeler düşünülünce kabul edilebilir değildir.
Bu yıkımın elbette sorumluları birden fazladır. Ancak tek sorumlu olmayanlar canını kaybeden insanlar, sakat kalanlar ve sevdiklerine kavuşamayacak olanlardır!
Dünya ölçeğinde kaydedilen en büyük deprem 1960 Şili depremidir. Büyüklüğü 9.6 olup, deprem 10 dakikaya yakın sürmüş, 1.000 km kırık oluşmuş, 20. yüzyılda en yüksek şiddet seviyesi olan XII ölçeğinde yıkıma neden olmuştur. Deprem nedeniyle 5.000 kişi hayatını kaybetmiştir. Depremin meydana geldiği 21 Mayıs ile 6 Haziran tarihleri arasında on binlerce artçı deprem içinde 8.1, 7.8 ve 7.4 büyüklüğünde üç büyük artçı şok da oluşmuştur.
Dünyada 21. yüzyılda, Kahramanmaraş depremine benzer şekilde, büyük bir depremden sonra ikinci büyük bir tetiklenmiş depremin meydana geldiği Alaska ve Yeni Zelanda gibi ülkelerde bu denli hasar görülmemiştir. Ülkemizin içinde bulunduğu aktif fay kuşaklarının birçoğu yerleşim alanlarına çok yakın veya içinden geçmektedir. Bu tüm bilim insanları gibi ülkeyi yönetenler tarafından da bilinmektedir. Doğu Anadolu Fayının 500 yıldır enerji biriktirdiği ve Marmara Denizi gibi yüksek olasılıkla büyük bir depremin olacağı “tehlikesi” bilinirken, alınmayan önlemler depremde bu afetin sonucunu doğurmuştur.
“Asrın depremi” diyerek “yapacak bir şey yoktu” algısı yaratmaya çalışanlar gerçeği çarpıtıyor. Deprem bölgesinde yaptığımız incelemeler neticesinde bu yıkımın önlenebilir olduğunu gördüğümüzde “bizim insanımızın canı bu kadar mı ucuz” sorusunu da o günden beri hep soruyor ve sorgulatıyorum!
Depremde ölmenin çoğunlukla dar gelirli, emekli, asgari ücretli ve elbette işsizlerin kaderi olmasını, sermaye sınıfı ve onun beslemelerinin neden bu enkazın altında kalmadıklarını hiç mi sorgulamayalım!
Meydana gelecek depremin boyutları belliyken, zemin etütleri yapılmadan inşa edilen kentler, yapı denetimin özelleştirilmesi sonucu müteahhit ile denetimi yapanın ortak olması sonucu mühendislik kriterlerine uyulmadan dikilen yapılar, tabii birer tabut olacaktır! Fay hattının üzerinde olduğu halde veya kötü zemin koşullarına rağmen, alınan mühendislik önlemleri sayesinde yıkılmayan camiler, evler, çok ama çok eski yapılar var. Bunlar nasıl ayakta kaldı da, yeni yapılan binalar mezar oldu? Bunu neden sorgulamayalım?
Birçok kamu binasının enkaza dönüştüğü, devletin kendi söküğünü dikemediği ortada. Yandaş müteahhitlerin yaptığı yollar, havalimanları, tren rayları ve limanların çökmesi nedeniyle arama kurtarma ekiplerinin ve destek personelinin bölgeye ulaşamaması nedeniyle soğuktan donarak ölen depremzedeler var. İhaleyi gerçekleştiren, onları denetlenmeyen ve yüklenicisinin yüklenicisiyle iş gördürenleri görmezden gelen politik sorumluları nerede?
Ülkemizin neredeyse her yerinde beklenen depremlerin büyüklüğü belliyken, birçok kent zemin etütleri dikkate alınmadan inşa edilmişken, yapıların son yönetmeliğe uygunluğu ve kamu kaynaklarıyla riskli yapı tespiti yapılıp performans analizi yapılmazsa, her depremde ölümün adı kader olacaktır! Oysa bilim, ulaştığımız teknolojilik imkanlar, bu ölümüm sorumlusu olarak denetimi piyasalaştıranları, kamu kaynaklarını karşılıksız özelleştirenleri işaret etmektedir. Suçlu bellidir; YÖNETEMEYENLER!