Çocuksu istismarlar (01-10-2010)
Aman efendim sen misin okul boykotu düzenleyen? Referandumda demokrasi konusunda mangalda kül bırakmayan hükümetin mensupları ve onların partisinden gelen cumhurbaşkanı, referandumun hızıyla Kürt halkına demokrasi dersi vermeye kalkıştı. Argümanlarına bakalım. Bakalım ki, referanduma demokrasi zaferi gibi bakanlar, demokrasinin gerçekte nasıl kazanılacağını öğrensinler.
Velev ki çocuk olsun!
Cumhurbaşkanı Gül, okul boykotunun Kürt çocuklarının geleceğini karartacağını söyledi. Başbakan Erdoğan her zamanki gibi daha cüretkâr, dolayısıyla daha büyük açıklar verdi. "Hani demokrasi taraftarıydınız?" mealinde bir soru sormuş Kürt hareketine. Sonra eklemiş: bu ne biçim barış savunmak? Milli Eğitim Bakanı (bakanlığın adı, bu bağlamda özellikle güzel duruyor!) Nimet Çubukçu ise siyasi açıdan talebi anlayışla karşılıyormuş, ama çocukların istismar edilmemesi gerektiğini söylemiş. Bu son argüman basında da pek revaç buluyor: Çocukları siyasete alet etmeyin! Demokrasi yanlısı (!) nice düzen temsilcisi, gözleri yaşlı yemin ediyor: "Biz vallahi billahi demokratik haklardan yanayız. Ama ne olur masum çocuklarımızı bu işe karıştırmayın. Onlara yazık."
Türk burjuvazisi böyle konuşur da Kürt burjuvazisi durur mu? Referandumdan önce 14 patron örgütünün "evet" oyu çağrısı ardından büyük bir yenilgi alan Kürt burjuvazisi, okul boykotunda da harekete geçti. VANGİAD adlı iş alemi derneği, yanına esas olarak küçük burjuvazinin meslek örgütlerini alıp, "sivil toplum" adına (ve örneğin İHD Van Şubesi'nin imzasını da izinsiz kullanarak) boykota karşı çıktı. Çocukları siyasete alet etmemek gerekirmiş. İnsan "çocuk sevgisi" diye düşünecek de bildirinin son cümlesi, "eğitim problemleri"nin "ilgililerin dikkatine daha meşru ve sağlıklı yöntemlerle sunulması" gerektiğini söyleyerek esas meramını ağzından kaçırıyor. Herhalde eylem yapılmamalı, dilekçe verilmeli! (Gerçi dilekçenin de şakası olmadığını birazdan göreceğiz.)
Başbakan Erdoğan'ın "demokrasi" ve "barış" argümanlarını hemen katlayıp bir kenara koyabiliriz. En gülüncü barış elbette. Boykot ne zamandan beri "savaş" oldu ki, "barış" isteyen Kürt halkı boykot yaparsa tutarsız oluyor? Anlaşılan Erdoğan "barış" diyenin uslu çocuklar gibi oturup "ilgililer"den şefaat dilenmesi gerektiğini düşünüyor! "Demokrasi" bahsinde de Erdoğan'ın meseleyi kavrayışının Van burjuvazisinden daha ileri olmadığı anlaşılıyor. Birazdan bazı örneklerine de değineceğiz, tarihte demokratik haklar için verilen gerçekten etkili mücadeleler, bazen değil kural olarak, bu tür yasal kanalların ötesine taşan boykot, direniş, iş bırakma, grev, izinsiz gösteri ve benzeri yöntemlerle verilmiştir. Bunlarla demokrasi arasında karşıtlık değil bütünleşme vardır.
Birmingham'dan Van'a
Asıl tartışılması gereken "çocukların istismarı" ya da "siyasete alet edilmesi" argümanı. Cumhurbaşkanı, Milli Eğitim Bakanı, basın, Kürt burjuvazisi, herkes bu argümana sarıldı okul boykotu dolayısıyla. Bu argümanı ikiye ayırmak gerekir. İşin bir yönü, Gül'ün ifadesiyle, çocukların geleceğinin "karartılması" tehlikesi. Kürt çocuklarının kendilerinin olmayan, altı yaşında öğrendikleri bir dilde eğitim görmeleri dolayısıyla hayat boyu dezavantajlı yaşamaları, işgücü piyasasında hep arkadan gelen olmaları geleceklerini karartmıyor da beş gün eğitim görmemeleri böyle bir etki bırakacak, öyle mi? Oysa mücadele insanı nasıl da aydınlatır!
Öteki yön ise çocukların siyasi eylem içine girmesi. "Çocukların siyasete alet edilmesi" şikâyeti esas bununla ilgili. Bu mesele, Kürt halkının mücadelesi söz konusu olduğunda kaç zamandır gündemde aslında. "Taş atan çocuklar" ile ilgili tartışmalarda en ilerici rolü oynayan çevrelerin bile yanıldığı bir konu bu. Genel düşünce, çocukların siyasetten anlamadığı, bu işlere bilinçsiz biçimde karıştığı, uzak tutulmaları gerektiği. Bu satırların yazarı ne hekim ne psikolog. Çocukların algılama ve davranış kalıpları üzerine bilgiççe konuşmak bizim haddimizi aşar.
Haddimizi aşmadan söyleyebileceğimiz çok önemli bir şey var ama. Tarih, "çocuk" olarak anılan yaşlardakiler de dahil gençlerin, demokratik hakları ve ezilenlerin kurtuluşunu kazanmakta birçok durumda belirleyici bir rol oynamasının örnekleriyle doludur. Tek bir örnek üzerinde duralım, çünkü Kürt halkının mücadelesiyle çok ortak yanı var. 1950'li ve 60'lı yıllarda, ABD'de siyahilerin artık efsaneleşmiş "medeni haklar" mücadelesinde çocuklar çok önemli bir rol oynamıştır. Örneğin, stratejik bir zaferin elde edildiği 1963 Birmingham, Alabama kampanyasında, polis ve mahkemeler yetişkinleri yüzlerle, binlerle hapse tıkınca, Amerikalıların deyimiyle "teenager"lar, yani 12-19 yaş arası grup siyahi gençler, kitlesel biçimde işin içine girmiş, gösterilerde esas kitleyi oluşturmuş, tazyikli su ve polis köpeği zulmüne bazen sivil itaatsizlikle, bazen şiddetle cevap vermiş, ama mücadeleyi sonunda zafere taşımıştır. Bugün ABD'de siyahi çocuklar beyazlarla aynı okula gidebiliyor, aynı beyzbol takımından oynayabiliyor, aynı havuzlarda yüzebiliyorsa, bu, 1963'te çocuk yaşta olan bugünün yetişkinlerinin kendi çocukluklarında kahramanca mücadele etmesinin sonucudur. Onların gelecekleri de kararmamıştır, daha da önemlisi, bugünün siyahi çocuklarının geleceği de!
Gözyaşına bakılmayanların isyanı
Bakan Çubukçu, anadilinde eğitim talebinin siyasi bir talep olarak meşru olduğunu söylemiş. Aman efendim, ne alicenaplık! Bu toprakların insanlarının belleği o kadar zayıf değil. 2000'li yıllarda, AKP hükümette iken, binlerce üniversite öğrencisi analidi eğitimi için üniversite yönetimlerine dilekçe verdiğinde kimi polis baskısına maruz kaldı, kimi üniversiteden geçici uzaklaştırma cezası aldı. Bugün talep kibarca meşru kabul ediliyorsa, Kürt ve enternasyonalist Türk öğrencilerin bu mücadelesindendir!
Kısa bir formül önererek bağlayalım "çocuk"ların siyasetle ilişkisi meselesini. 2008 sonunda komşumuz Yunanistan bir aylık bir ayaklanmayla çalkalandı. Kitlenin en büyük bölümü, yaşları 12'ye kadar düşen "çocuk"lardı, yani gençlikti. Neden? Çünkü 15 yaşındaki bir genç polis tarafından durup dururken öldürülmüştü. Genel kural olarak söyleyelim: Kim devlet tarafından öldürülüyorsa, onun isyana hakkı vardır!
Yunanistan'da var da bizde yok mu? Burası 12 yaşında 13 kurşunla öldürülen Uğur Kaymaz'ların, hayatına bombayla kıyılan Ceylan'ların diyarı! Burası Diayrbakır'da polis gencecik çocukları gösteri yapıyorlar diye öldürürken Başbakan Erdoğan'ın "kimsenin gözyaşına bakılmaz" dediği diyar! İşte boykot onların boykotu. 1968 kuşağının boykotu gibi bir boykot! Kimse o insanların yaşını istismar etmesin!