Evet'te de Hayır'da da kadın yok! O halde tavrımız boykot! (04-09-2010)
Kadınlar, çeşitli illerde oluşturdukları "kadınların boykot cephesi" aracılığıyla seslerini duyurmaya çalışsalar da, bu süreçte belki de en cılız ses kadın cephesinden geldi. Bu nedenle de utangaç "yetmez ama evet" cephesi dışında anayasa değişikliğinin kadınlar bakımından anlamı (ya da anlamsızlığı) üzerine çok söz söylenmedi; tabii buna bağlı olarak kadınların tavrının ne olması gerektiği hakkında da.
"Yetmez ama evet" cenahı, referandumun birçok maddesinde olduğu gibi, "kadına yönelik pozitif ayrımcılık" olarak niteledikleri maddeyi de çarpıtarak sunuyorlar. Bir kere en baştan söyleyelim, değişiklik paketinde kadına pozitif ayrımcılık getiren hiçbir madde bulunmuyor. "Pozitif ayrımcılık" diye bize yutturulmaya çalışan zavallı cümle ise; Anayasanın şu anda var olan "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir" yazılı 10. maddesine eklenen "bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz" cümlesi. "Kadına yönelik pozitif ayrımcılık getiriyor" propagandasıyla kadın kurtuluş mücadelesi verenleri de kendileri gibi AKP'ye yedeklemeye çalışan "yetmez ama evet"çilere sormak lazım; sizin pozitif ayrımcılıktan anladığınız bu mu? Kadınlar yıllardır bu aciz cümlenin, zaten sadece kâğıt üzerinde kalmış bu anaysa maddesinin altına yazılmasının mücadelesini mi veriyorlar bunca bedel ödeyerek? Onlarla birlikte değişiklik paketinin sahibi hükümete de sormak lazım; ekonomik kriz ortamında ilk işten çıkarılanların kadın olması, uyguladığınız özelleştirme politikalarıyla kadınların sosyal güvenceden yoksun bırakılarak, sağlık ve eğitim hizmetlerinden yararlanmasının kat be kat zorlaşması, başbakanın kadınları evlerine hapsetmek için her birinden "üç çocuk" doğurmalarını isteme cüretini gösterebilmesi; hep bu veciz ifadenin anayasada eksik olmasından kaynaklı mıydı? Ya kadın cinayetlerinin bu kadar artması, kadın katillerinin "haksız tahrik" indirimiyle komik cezalara çarptırılması, ev içinde şiddet gören kadınların, bir süre sonra katilleri olacak "kocalarına" teslim edilerek evlerine gönderilmeleri, kadın sığınaklarına bütçe ayrılmaması, milli eğitime bağlı okullarda tacize uğrayan kadın öğretmenlerin şikâyetçi olunca sürgün edilmesi... Kadınların yaşadığı bunlara benzer onca sıkıntı "bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz" cümlesiyle mi çözülecek? Sanırsınız ki sanki hükümet durmadan kadınların sorunlarıyla uğraşmış, kadınları korumak için tedbirler almış, birileri de bu uğraşa "ama bu eşitlik ilkesine aykırı" diyerek karşı çıkmış? Elbette kadına yönelik pozitif ayrımcılığı, kadın erkek eşitliği talebini anlamayan ya da çıkarlarına uygun bulmayan baskın bir anlayış var. Ancak bugün bu anlayışın temsilcisi CHP'si MHP'siyle tüm erkek egemen kapitalist sistemin savunucusu olan partilerle birlikte AKP'dir. "Kadın - erkek eşitliği" cümlesinden bile korkarak kurdukları komisyona ancak "fırsat eşitliği komisyonu" diyebilen bir parti mi kadınlara pozitif ayrımcılık tanıyacak, kadınları koruyucu tedbirler alacak? Kadın kurtuluş mücadelesine gölge etmeyin başka ihsan istemez.
Biz hak istediğimizde nasıl alacağımızı biliriz. Oy hakkımızı, kürtaj hakkımızı, çalışma hakkımızı sokakta, mücadeleyle nasıl aldıysak; ceza kanunlarından "fahişeye tecavüzde indirim" sağlayan 438. Maddeyi, kadınları tecavüzcüsüyle evlendiren, kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan kanun maddelerini nasıl çıkarttırdıysak; daha da fazlasını öyle almayı, kanun metinlerine de haklarımızı öyle yazdırmayı biliriz. Çünkü tüm mücadele tarihimiz bize gösteriyor ki, şimdiye kadar elde ettiğimiz fiili ve hukuki kazanımlar, sistem partilerinin, hükümetlerin iyi niyetleri, "muasır medeniyetler seviyesini" yakalama fikirleriyle gerçekleşmedi. Her bir kazanım, verdiğimiz büyük mücadelelerle elde edildi. Bugün de sorunlarımızın çözmenin tek yolu budur. O halde, sermaye sınıfının iki kutbu arasındaki bu iç savaşta iki tarafa da yedeklenmeden, bizim gibi bu referandumun sonucundan hiçbir çıkarı olmayacak ezilen ve emekçilerle birlikte boykot cephesine katılıp mücadeleyi yükseltmeliyiz. İlk adımda referandum sürecinde belirleyeceğimiz bu tavır, uzun vadede kadın kurtuluş mücadelemizin seyri için de belirleyici olacaktır.