ÇEL-MER'de işgal başarıyla sonuçlandı! (07-08-2010)

 

K.A: İşçiler pazartesinden beri içerde. Şu gördüğünüz açık kapının içindeki vinçlerin üstünde yatıyor işçiler.

GERÇEK: Kaç kişi var orada?

K.A: 65 kişi varlar. Vinçleri çekmişler kendileri, önceden hazırlık yapmışlar girmişler. Biz de geldik ne yapalım. Umudumuz kazanmaları. . . İçeride fırın var çatıya yakın, 55-60 derece sıcaklıkta, fırın kapalı ama yine de sıcak çatıya çok yakınlar çünkü, çatı ince gündüz sıcaklığı da vuruyor tabi. Fabrika'nın sahibi patron gibi patron değil. İş bilmez biri sonradan görme, işçileri idare etmeyi bilmiyor, dengesiz biraz. Kendi ne yapacağını da bilmiyor, kapatıyorum fabrikayı demiş önce, Vali araya girmiş diyorlar.

GERÇEK: İş bilmez biriyse eğer, birilerinin ağzına bakıyordur yine de. Mesela buradaki diğer patronlar "arkandayız sen bunları bastır, bir iki ay kar etmeyiver daha sonra hallederiz" diye öğüt aldığı dostları vardır. Burası açısından onlar için önemli olan buradaki işgalin diğer fabrikalara sıçraması korkusudur.

K.A: Evet doğru.  Alıyordur akıl birilerinden. Bakalım mücadele nereye gidecek . . .

Bu kısa diyalogdan sonra çadıra doğru ilerledik. Çadırda ve etrafında çok insan yok işçilerin aileleri ve desteğe gelenler. İşçilerin dinç ve mücadeleye yeni başlamış olmalarının verdiği enerji atılan sloganlardan belli oluyor.

O gür ses haykırıyor çadırdan ve düzlükten, yüzümüzü okşuyor:

"Direne direne kazanacağız!", "Sendika hakkımız söke söke alırız!", "ÇEL-MER'e sendika girecek başka yolu yok!"

Sonra, fabrikanın etrafını saran "özel mülk" ü korumaya gelmiş olduklarını söyleyen ve gülünçtür ki işgal alanına kimseyi sokmayan(!) Çevik Husumet'e yönelik slogan dillendiriliyor:

"Burası fabrika karakol değil!"

100_7888.jpgİşgal edilmiş fabrikanın içinden demirlere vuran işçilerin gürültüsü duyulmaya başlandığında tekrar çadırdaki işçiler ve aileleri toparlanıp sloganlara başlıyorlar. Biz de sesimizi seslerine katarak destek oluyoruz. Bir kadın işçi megafonu alıp içeride direnen eşine sesleniyor. Moral vermeye çalışıyor.

Türkiye burjuvazisinin kalemşörlerinin, boş laflarla insanları iyimserliğe ve tepkisizliğe sürüklemeye çalıştığı; fakat işsizliğin hızla artmaya başladığı ve çalışma hakkına yönelik egemen sınıfın saldırılarının gün geçtikçe arttığı bir dönemde sınıf savaşı da keskinleşmektedir. Bu savaşımın keskinleştiği bir muharebe alanıydı ÇEL-MER direnişi.

Direnişe desteğimizi sunarken, işçilerin düşünce ve değerlendirmelerini başka işçilere de ulaştırabilmek adına GERÇEK gazetesi adına iki işçiyle röportaj yaptık. Biz röportajı henüz bitirmiştik ki, saat 15:00'te başlayan toplantının bittiği haberini aldık. Maraton Ovası'ndan Atina'ya savaşın kazanıldığı haberini taşıyan Pheidippids gibi koşuyordu Asker lakaplı işçi. Soluğu kesilmeden konuşmaya başladı "Kabul ettirdik."  İşçiler en ileri eylem biçimlerinden biri olan işyeri işgaliyle ve üretimi durdurarak patrona diz çöktürmüşlerdi. Sloganlar atılmaya başlandı, İşgalci işçiler sloganlarla dışarı çıktı, ailelerinin ve arkadaşlarının yanına geldiler "direne direne kazandık!" , "ÇEL-MER İşçisi Direnişin Simgesi" sloganları atıldı. Başka yolu yoktu, sendika ÇEL-MER'e girmişti. 11 işçi dışında tüm işçiler geri alınacaktı. Bu 11 kişiyi patron belirleyecek ve tabii ki bunlar öncü işçiler olacak. Bu sendikanın işyerindeki varlığını uzun vadede zaafa düşürecek bir şey. Umulur ki eylemin sıcaklığı 11 kişiden çok daha fazla yeni öncüler çıkartmış olsun işçilerden. Sonuçta atılanlara vaat edilen yüksek tazminatlar da zafer havasının bozulmasını engelliyordu. 4 günlük mücadelenin ÇEL-MER'de, vinçten karaya, toza ve yağa bürünmüş olarak çıkan işçilerin "Selçuk bizi hamama götür" sloganı atmasıyla zorlu mücadele yenilerine hazırlanmak üzere sona eriyordu. Son kez haykırdı işçiler: "Kavga bitmedi daha yeni başlıyor!"

Aşağıda iki GERÇEK gazetesi için iki ÇEL-MER işçisiyle yaptığımız röportajı yayınlıyoruz:

GERÇEK: ÇEL-MER işçilerinin işgal eylemine gelinceye kadar geçen süreci, sizin bu eylemi yapma nedenlerin anlatırmısınız?

GERÇEK: Erol kardeş sen ne zamandır çalışıyorsun buada? Cengiz abi sen uzun süredir çalışıyorsun galiba.

Cengiz: Ben çelikte çalışıyordum daha önce.

Erol Esans: 2005'in 10. ayında girdim ben.

Cengiz: O Karabüklü ya (gülüşmeler),O kökten demirci sülalecek demirciler yani.

GERÇEK: Neyse.

Erol Esans: Bu Gazi.

GERÇEK: Gazi kim ?

Erol: Gazi patron bizim işte. Neydi adı. . .

Cengiz: Abdurrahman Gazi

Erol:  Gazi Yılmaz. Kriz bahanesiyle bu bize 2 sene zam vermedi. 15 ay ücretsiz izne çıkardı. Maaşın %50'isini yövmiye hesabına çevirdi.

Cengiz: Ne mesaileri veriyordu ne başka bir şey. Hiçbirşey vermiyordu. 3. senenin 6. ayında %2-5 arasında zam yaptı.

Erol: Dengesiz bu adam biraz. Bu Gazi dengesiz 20-100 milyon arası zam dağıttı.

GERÇEK: Bu kaldığımız yerden devam edelim. Bu davranışına karşı işçiler. . .

Erol: Bu fabrikada daha önce hiç sendika olmamış. Daha sonra 15 ay ücretsiz izne çıkardı. İşçiler sendikaya üye olmaya karar verince 11 işçinin hesabını kesti. 1 hafta on gün içinde 11 kişi 23'e çıktı.

GERÇEK: Peki neler yaptınız 11 arkadaşınız atılınca? Nasıl tepki verdiniz?

Cengiz: İşe geç başladık.

Erol: Ses eylemi yaptık. Öğlen yemekten geç çıktık. Buradan yola kadar yürüyüş yaptık. Bir hafta 10 gün içinde 11 kişi 23'e çıktı.

Cengiz : 13 yaptı önce sonra . . .

Erol: Evet 13 oldu sonra 23'e çıktı. Pazartesi saat 12:00'de  işi durdular işte. Vincin üstüne çıkmışlar, orada kalmak için gerekli şeyleri hazırlamışlar. Orada vincin üstünde yatıyorlar, sıcak orası, çok fena.

GERÇEK: Kaç kişi var şimdi peki?

Cengiz: 65 kişi

GERÇEK: Biz 63 diye duyduk?

Cengiz: Yav sen de amma ettin 63 olsun iki eksik fazla (gülüşmeler). Bak ben 1 Mayıslara gidiyordum, soruyordum kendime "ben orada mıydım ya?" diye. Biri diyor şu kadar kişiydik, öbürü diyor şu kadar . . . Ne olacak ya sen de

GERÇEK: Olur mu? Hem "Gerçek  gazetesinden geldik" hem yanlış sayılar verelim. Olmaz devrimciye yakışmaz gerçekleri. . .

Cengiz: Tamam . 68 kişi vardı, sonra bunların 4'ü hastaneye gitti

GERÇEK: Teşekkürler Erol. Diline sağlık, hala dinç, güçlü ve umutlusunuz. Zaferi kazanacığınız aşikar. Sen, kendinden bahseder misin biraz bitirmeden önce?

Erol: Safranboluluyum ben, burada işte 5 yıl oldu çalışıyorum. Şomak'ta çalışıyordum.

Cengiz: Şomakçı

Erol: Şey yani Soğuk Çekme Tezgahı. Şu gördüğün demirleri çekiyorum makineyle, şekillendiriyorum.

GERÇEK: Şimdi hem Erol'un anlattıklarını toparlayalım ve eksik kalan yerlerini tamamlayalım hem de ayrıntıya, soracağım sorularla, biraz daha inelim.

Cengiz: Buraya ben girdiğimde ahbap-çavuş ilişkisiyle yürüyordu her şey. Yeni bir fabrika, 15 yirmi senelik daha. Sürekli sirkülasyon oluyordu o giriyor biri çıkıyor. Biz üç yıldır zam almıyorduk.

GERÇEK: Fedakarlık . . .

Cengiz: Evet. Kriz var, işler kötü diye fedakarlık yapıyorduk. Fazla çalışıyorduk. Gazi ise sigorta primlerini indirmiş, zam yok zaten kafasına göre de 20-100 TL arası para belirlemiş. Neye göre dağıtıyor belirsiz, dengesizin teki adam. Ya 3 senedir zam yok bu kadar para dağıtıyor. "Al sen şuralısın 20 lira", "Al sen Sivaslısın 50 lira" diye.

Erol: Dengesiz. Bu bak milliyetçilik kafasına göre nereliyse dağıtıyor. Gerçi bana bir kere amortisörlerini taşıtmıştı 2 tane 70'lik rakı verdi sonra (gülüşmeler). Son dediğimi yazma ha

GERÇEK: Olmaz bunu da yazacağım. Hem "her şeyi yaz" diyorsunuz hem de işine gelen yeri çıkar diyorsun. Olmaz . . .

Cengiz: Sana söyleyeyim: ÇEL-MER kabuğunu kırmıştır! Bu dengesiz ne yaptığını da bilmiyordu. Bak biz eyleme başladık, büyükler geldi, CHP  il başkanı geldi ona rüşvet teklif etmiş bu Gazi "senin adamlarını getir onları alayım" demiş. Doğru mu bilmiyoruz; günahını almayalım böyle dengesiz biri işte. 10 günde 23 kişi işten atıldı.

Erol: Ya adam 15 yıllık işçisini görüyor kapıda, "sen yeni mi girdin?" diye soruyor. 15 yıllık işçiyi tanımıyor yani.

Cengiz: Biz de Namet'ten itibaren yolu kapattık. Polisler kimlik sordu vermedik. Bizimkiler, şimdi içeride olanlar. Onlar önceden hazırlık yapmış. Vinçleri getirmişler, biz de diyoruz "bu vinçlerin ne işi var fabrikada" diye. Vinçler dışarıdaydı önceden orayı işgal ettiler işte. İnmediler vinçten, Vincin üstünde bir karış yağ ve toz var, yerden 12 metre yüksekte. (Üç parçadan oluşan fabrikanın kırık aliminyumunun olduğu bölümü gösteriyor Cengiz, Çatısı altermit olan bir fabrika) Bak o altermitler incedir, içeride 50-60 derece sıcaklıkta fırın var Şimdi kapalı gerçi ama vincin üstünde olduklarından tavana çok yakınlar ve gündüz sıcağı vuruyor. Çok sıcak ve kötü bir durumdalar.

GERÇEK: Peki hazırlık yapmışlar diyorsun, içeriye kimse alınmıyor, polis çevirmiş. İhtiyaçlarını nasıl gideriyorlar?

Cengiz: İçeri yiyecek içecek gönderiyoruz. Buz gönderiyoruz sıcağa karşı. . .

GERÇEK: Tuvalet ihtiyaçları . . .

Cengiz: Tuvalet yok yerden 12 metre yüksekte kalıyorlar dedim ya, yani bir şekilde yapıyorlar işte onu söylemeyeyim artık . . .

GERÇEK: Peki biraz da bu sürece kimler müdahil oldu? Mesela vali'den bahsettin, sendika ne yaptılar?

Cengiz: Benim bildiğim DİSK Genel sekreteri, Birleşik Metal İş'in şube başkanı Şener, Gazi (patron) ve Vali konuşmuşlar.

GERÇEK: Vali aracı mı?

Cengiz: Evet, Vali aracı. Vali anlaşma olmazsa "ben ne dersem onu kabul edeceksiniz" demiş. Şimdi de toplantı yapıyorlar. Saat 15:00'te başladı. Talebimiz bu fabrikaya sendikanın girmesi ve arkadaşların işe alınması. İçeridekiler kararlı bunlar kabul edilmezse inmezler vinçten. Bedelsiz olmaz. Ödenen bedel olacak elbet. Beklemek de zor bir şey moral bozucu. Burada beklesen bir türlü, bir taraftan girsek mi içeri diye düşünüyorum.

Neyse, ben böyle yerleri seviyorum. Buraya daha önce sendika girmedi, buradakiler bilinçsiz. Böyle yerlerde insanlar daha mücadeleci oluyor. Buranın durumu çok kötüydü. Her şey ahbap çavuş ilişkisindeydi burada, bilinçsiz insan çoktu. Bana en son dediler işte "dayı gel sendikaya girelim" diye, ben şaşkına döndüm, nasıl olur buralarda. Bunlar yemekhaneye giderdi, yarım ekmek vermezlerdi bana.

GERÇEK: Peki burada size destek olmaya gelenler kimler? Diğer sendikalar, sol örgütler, "sivil toplum kuruluşları var" demiştiniz. Onların mücadelenize katkılarından bahseder misin?

Cengiz: Bence birileri buraya çöreklendi. Faydalanıyor

GERÇEK: Solculardan mı bahsediyorsun?

Cengiz: Evet isim vermeyeyim. Bura geliyorlar günlerdir kalıyorlar, bunların anası babası yok mu böyle avare . . .

Erol: Onlar yoksa biz de hiçbir şeyiz. Onlar buraya gelmeseydi "yapraksız ağaca benzerdik biz"

Cengiz: Doğru ama bunlar fişlenmiş ağaçlar. Beni sevmezler onlar burada, ben bilmem mi? Önce "abi abi" diye peşimden koştular sonra biraz nasihat verince ben "bundan iş çıkmaz" diyorlar kaçıyorlar.

GERÇEK: Peki diğerleri mesela sendikalar neler yaptılar?

Cengiz: Sendikaların hepsi ketum kaldı. "Gelmediler" demesin hesabına birkaç kişi gönderdiler. Sendikalar Birliği Başkanı basın açıklaması yaptı.

GERÇEK: Sendikalar Birliği ne?

Cengiz: Herhalde sadece Gebze'de var bu, tam bilmiyorum. Bizim sendika da haber vermemiştir, günahı kimeyse artık. Çok destek görmedik, elbette destek verilmeli. 25. maddeden buraya çıkmak yasak aslında. Hepimiz birimiz birimiz hepimiz için. Şimdi biz burada kaybetsek mücadeleyi, Gazi kimseyi affetmez valla herkesi atar.

Ayrıca çok önemli bir fikrimi söyleyeyim sana, böyle mücadelelerin en büyük sorun maddi kaynak. Bak biz mücadeleye başladık 2 ay 10 gün geçti ikramiyelerden kalanlar da bitti. 25'e 2, tazminatını da almadı çoğu kişi. 7-8 kişi yeni işçiydi zaten, 5-6 aylık işçi. Çebimde param yok. Fon gibi bir şey kurulabilir mesela, sendikanın kaç üyesi var bilmiyorum. Mesela burada 400 500 bir maaş bile değil, mücadele ihtiyaçlarını karşılayacak kadar para verilse mücadelelerin çoğu kazanılır. Şimdi mücadeleye başlıyor para bitiyor, bir yere kadar. . . Böylece örgütlenmede daha çok başarılı olunur. Benim söyleyeceklerim bu kadar, bunu da yaz sen.

GERÇEK: Son bir soru daha soracağım çok kısa, okuyucuların bilgilenmesi açısından. Fabrika ne üretiliyor ve hangi sektörlerle bağları var, üretim şekli ne?

Cengiz: Kimi Renault da var diyor Mercedes, Tofaş gibi şirketlerin yan sanayisi oluyor. Fason çalışan bir fabrika. Günlük cirosu vardır.

Erol: Vardır 200.000 TL vardır diye düşünüyoruz.

GERÇEK: Sağ olun, dilinize sağlık. Mücadeleyi kazanacağınızdan kuşku duymuyoruz. Zafer direnen emekçinin olacak.

Cengiz: Kazanacağız canım o kolay...