Minderin yerini baret almışsa...
31 Mayıs’ı 1 Haziran’a bağlayan gece bu halk isyan etti. Neden? Herkesin kendine göre bir nedeni vardı. Ve bu nedenlerin arasında da sürekli ne yiyip ne içeceğimizden kaç çocuk doğuracağımıza, o çocuğu nasıl doğuracağımızdan nasıl yaşayacağımıza her konuda, kendi yaşam biçimini dayatan bir hükümete duyulan tepki vardı. Halk yeter dedi, sağır sultan duydu, AKP hükümeti de duydu, hatta korkuyla titredi ama bildiğini okumaya devam ediyor elbet. Şimdi de neymiş hamileliği davul çalarak ilan etmek, sokakta gezmek terbiyelerine aykırıymış, estetik değilmiş. Hamile kadınlar o halleriyle sokakta gezince genç kızları korkutuyormuş, evde oturacak, akşamüstü beyinin arabasına binip bir hava alacakmış. Tabii oldu, emredersiniz!
Bu sözlerin sahibi Ömer Tuğrul İnançer mesela bir panelde konuşma yaparken bu fikirleri açıklasaydı, yine tepki gösterir teşhir ederdik. Ama bu sözler herhangi bir yerde değil, devlet televizyonunda sarf edilmiş, programın sunucusuna da hık deyici gibi oturmak yetmemiş bir de “allah razı olsun” diyerek İnançer’in sözlerini onaylamıştır. Yani bu sözler sadece bir kişinin fikirleri gibi alınamaz, sözkonusu olan bir görüşün geniş kitlelere benimsetilmek istenmesidir. Eğer bu, o anda kendiliğinden gelişen bir durumsa ve devletin politikası değilse, o zaman da TRT’nin bir açıklama yapması gerekir. Ama iyi niyetli olmamızı gerektirmeyecek kadar çok,bugüne kadar söylenen benzeri söz var aklımıza kazınan. Örnek mi dediniz?
Tayyip Erdoğan: “Bir tane kız mıdır, kadın mıdır bilemem” (Metin Lokumcu’nun ölümünün ardından gerçekleşen eylemlerde polisin saldırısı sonucu kalçası kırılan Dilşat Aktaş’la ilgili) , “Kadına şiddet abartılıyor” , “Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum”, “Genç nüfusun azalmaması için en az üç çocuk yapın”, “Her kürtaj bir Uluderedir” . Sağlık bakanı sıfatıyla Recep Akdağ: “Tecavüze uğrayan doğursun, gerekirse devlet bakar.” Melih Gökçek: “Anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün? Anası ölsün.” Celalettin Cerrah: “Kızlarına sahip çıksalarmış” (Münevver Karabulut cinayetiyle ilgili). Mehmet Şimşek: “Kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek”. Vecdi Gönül: “Türk kadını evinin süsüdür.” Fatma Şahin: “Medya olayları abartıyor, kadına yönelik şiddet algıda seçicilik!”. Bu kadar yeter mi, yeter!
Ömer Tuğrul İnançer’in nasıl bir estetik anlayışı var bilmiyor, bilmek de istemiyoruz. Ama ikiyüzlülükleri, dertlerinin estetik falan olmadığı bu tabloya bakınca zaten ortaya çıkıyor. Bir yandan hamile kadın evinde otursun deyip, diğer taraftan patronların doğum iznini de süt iznini de yeri geldiğinde gasp etmesine göz yumuyorlar. Kürtaj bir cinayet diyorlar da ağır işlerde uzun saatler boyu ayakta çalıştırıldığı için düşük yapan hamile kadınları görmüyorlar. Daha önce genç bir kadın öğrencinin karnına atılan tekme, şimdi de isyan sırasında yoğun gaza maruz kalma sonucu düşük yapan kadınlar gündeme geldiğinde hamile haliyle ne işleri var orda diye üste çıkıyorlar. Siz önce bunların hesabını verin, sonra yine de konuşmayın!
Çünkü cevabınızı Haziran günlerinde çoktan aldınız. Üç çocuk dediniz, Türkiye’nin meydanlarında “Bizim gibi üç çocuk ister misin?” yazan dövizler taşındı. Kadınları anne sıfatıyla çocuklarını almak için Taksim’e çağırdınız, onlar destek olmak için geldiler. Hamile kadının sokakta gezmesi terbiyesizlik dediniz, #direnhamile eylemleri yapıldı, hamile olmayanlar da hamile kılığına girerek “GEZİne GEZİne doğuracağız” dedi. Ve en güzeli de eğer kadınlar hamile kılığına girmek için karnına minder yerine baret koymaya başladıysa, sizin sözünüz bitmiş, biz güzel günlere doğru yürüyoruz demektir.