Bir küçücük Gandicik varmış!
CHP, hiçbir şey elde edemeden yemin etmiştir. Bunu yaparken, BDP’yi de kelimenin gerçek anlamıyla “satmıştır”.
CHP, AKP ile bir mutabakat metni imzalayarak yemin etmeyi kabul etti. Kılıçdaroğlu “istediğimizi aldık” demiş. Oysa aynı Kılıçdaroğlu CHP milletvekillerinin genel kurula katıldığı ama yemin etmediği o ilk gün, şöyle demişti: “Yeminleri engellenen milletvekili arkadaşlarımıza yemin etme yolu açılmadıkça, biz CHP milletvekilleri de yemin etmeyeceğiz.” (Vurgu bizim)
Açıldı mı o yol? CHP, “tükürdüğünü yaladığı” söylenmesin diye şimdi AKP ile imzalanan mutabakat metnine yaslanıyor. Neymiş, mutabakat metninde iki bölüm CHP’yi rahatlatıyormuş. Öyleyse o bölümlere bakalım.
Birincisi şu: “...tüm siyasi partilerin ve milletvekillerinin, milletimizin kendilerine verdiği bu onurlu görevi yerine getirmeleri için TBMM'de olmaları gerektiğine inanıyoruz.” AKP bütün milletvekillerinin mecliste olmalarının gerekli olduğuna inanınca ne olacak? “İnanıyorum” demek “bir şeyler yapacağım” demek değildir. Hele hele mutabakat metninin, tam da CHP’nin sığınmak istediği ikinci bölümü göz önüne alınırsa. Okuyalım:
“Anayasa dahil tüm mevzuatın, hukukun üstünlüğü çerçevesinde ve kuvvetler ayrılığı ilkesi dikkate alınarak özgürlükleri genişletici bir anlayışla yorumlanması ve uygulanması gerektiğine inanıyoruz.”
Bu pasaj ikirciklilik sanatının doruğunda dolaşıyor. CHP buradan var olan mevzuatın “özgürlükleri genişletici” olarak yorumlanacağını ve uygulanacağını okuyor. O bununla oyalanırken, AKP de “hukukun üstünlüğü çerçevesinde ve kuvvetler ayrılığı ilkesi dikkate alın”dığında, parlamentonun ve hükümetin hiçbir şey yapamayacağı sonucunu metne sokuşturmuş oluyor. Her bakan göz görür: “kuvvetler ayrılığı ilkesi”nin bu cümledeki yeri, AKP’nin, “bu, yargının kararı, ben bir şey yapamam” mazeretini kullanmasından başka hiçbir şey değildir!
CHP, hiçbir şey elde edemeden yemin etmiştir. Bunu yaparken, BDP’yi de kelimenin gerçek anlamıyla “satmıştır”. Çünkü, CHP’nin meclise dönmesini şiddetle savunan birçok sözde solcunun anlayamadığı bir şeyi burjuva partileri elbette anlıyorlardı: 170 milletvekilinin yemin etmemiş olduğu bir meclis bileşimi ağır bir parlamento kriziydi ve daha da kötüsü CHP, bunu hiç amaçlamadığı halde, BDP’nin çevresinde bir destek kuşağı oluşturmuş oluyordu. Düzen güçleri, bu arada yemin edilmesi gerektiğini savunan Deniz Baykal da, bu duruma son verilmesi için çalıştılar. Sonunda BDP’nin etrafını boşaltmayı başardılar. Ama BDP’nin arkasında koskoca bir halk var! Şimdi BDP, tutsak vekiller için anlamlı bir vaad elde etmeden boykotu kaldırmamalı, mecliste çalışmalara katılmamalıdır.
Gandi’nin büyüğü haftalar boyu açlık grevleri yapardı; küçüğü bir yemin perhizini bile sürdüremedi!