Erkek egemen kapitalist sistemin yeni hedefi: Nafaka hakkı
Uzun süredir tartışılmakta olan nafakanın sınırlandırılmasına ilişkin yasa değişikliği hakkında son aşamaya gelindi. Adalet Bakanlığı ile Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından nafaka hakkının sınırlanmasına yönelik gerçekleştirilen çalıştay sonucuna göre: Kısa süreli evliliklerde nafaka süresi 2 sene, uzun süreli evliliklerde ise nafaka süresine evlilik süresi kadar olacak şekilde (örneğin 10 senelik bir evlilik için 10 sene nafaka süresi) sınırlama getirilmesi planlanıyor.
İki bakanlığın ortak çalışması devam ederken ülkenin faşist partisi MHP tarafından hazırlanan “evlilik süresi fark etmeksizin nafaka süresinin 5 sene ile sınırlandırılması” hakkında yasa teklifinin de yakın zamanda çalıştay sonucu düzenlenen yasa tasarısı ile eş zamanlı olarak meclise sunulması bekleniyor.
Nafaka hakkı süresiz ve koşulsuz değil
Nafakanın evliliğini sona erdiren her kadına süresiz ve koşulsuz olarak verildiği ve bu hakkın kadınlar tarafından suistimal edildiğine yönelik bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Oysa kanunen düzenlenen nafaka hakkının belli başlı koşulları var ve hak süresiz olarak sunulmuş da değil.
Buna göre Medeni Kanun uyarınca nafaka talebinde bulunabilmek için “diğer eşten daha fazla kusurlu olmama”, “yoksulluğa düşmüş olma” gibi şartların varlığı aranıyor. Mahkeme kusur değerlendirmesini somut olay bazında yapıyor. Dolayısıyla talepte bulunanın somut koşulları incelenerek nafakaya hükmediliyor. Hukuken kabul edilen “yoksulluğa düşmüş olma” ise “yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim” gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmaması şeklinde tanımlanıyor.
Bu konuda tartışılan diğer bir nokta nafakanın süresiz olarak eşlere sunulduğu meselesi. Her ne kadar kanun lafzında hak “süresiz” olarak sunulur dense de, nafakanın azaltılması veya kaldırılması gereken haller de kanunda Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenmiş bulunuyor. Buna göre nafaka alacaklısının evlenmesi, yoksulluğun ortadan kalkması veya fiilen başka biriyle yaşaması gibi hallerde nafaka hakkının kaldırılması,kadının mali durumunda herhangi bir değişiklik halinde ise nafaka miktarının azaltılıp artırılması mümkün.
Dolayısıyla koparılan yaygaranın sebebi, bir takım medyatik isimlerin beslediği magazinsel bir tartışma olarak kalıyor. Halbuki esas olarak ev içi emeği görünmez kılınmış, iş hayatından dışlanmış, evde çocuk bakma vazifesi biçilmiş, iş hayatına girebilse dahi erkek işçilerle eşit iş yapmasına rağmen eşit ücret alamayan, esnek, geçici ve güvencesiz çalışan yüz binlerce emekçi kadının haklarını bir nebze de olsa koruyor bu yasa!
Sorun nafaka değil; kadının görünmeyen emeği, istihdamının düşüklüğü, çalışma koşulları
İşsizliğin rekor seviyede seyrettiği, kayıtlı kadın işsiz sayısının ilk defa kayıtlı erkek sayısını geçtiği, kadın işçilerin yalnız yüzde 7’sinin sendikalı olduğu bir ortamda emekçi kadınların nafaka hakkını kötüye kullandığından bahsedilemez. Yalnız Türkiye’de değil bugün tüm dünyada kadınlara biçilen rol bellidir. Kadınlar iş hayatına girerken uğradıkları binbir türlü ayrımcılığın yanı sıra piyasanın ucuz iş gücü olarak da görülüyor. Erkek işçiler kadar çalışıp daha az ücrete layık görülmesinin yanı sıra güvencesiz çalıştırılıp tazminatsız işten atılıyor. İş yerlerinde taciz ve saldırılara maruz kalıyor. İş hayatından dışlanmış kadınlar ise eve hapsedilmiş durumda. Kadınlara devamlı olarak ev işleriyle uğraşmanın vazifesi olduğu telkin ediliyor; kadınlar senelerce ev içi emeği görünmez kılınmış şekilde gönüllü köle olarak çalıştırılıyor. Kadın istihdam oranı erkek istihdam oranının yarısından daha düşük!
Kadınların toplumsal hayattan dışlanmasının diğer yüzü ise eğitim hakkının gasp edilmesi. Geçtiğimiz sene Eğitim Sen’in hazırladığı rapora göre kız çocuklarının okullaşma oranı giderek düşüyor. Resmi verilere göre devlet izniyle evlendirilen kız çocuklarının sayısı 500.000’e yakın durumda. Haliyle küçük yaşta evlendirilip eğitim hakkı gasp edilen, toplumsal hayattan tüm yönleriyle dışlanan kadınların evliliklerini sona erdirmesi halinde yoksulluğa düşmeyeceği iddia edilebilir mi? Mevcut yasa tasarısının meclisten geçtiği varsayımında kadınlara sunulan seçenek mutsuz evliliklerini devam ettirmek mi?
Sık sık başvurulan “kadın da çalışsın canım eli kolu yok mu” söylemi, “yoksullar da biraz daha çalışsın patron olsunlar” söylemine benziyor. Kadınların birer meslek edinip, toplumsal hayatta kendine yer bulabilmesinin birçok şekilde engellendiği bir sistemde, kadınların yaşadığı gerçek sorunları yok sayan bu farazi söylemin hiçbir ikna ediciliği bulunmamaktadır. Tüm bu sorunların altında erkek egemen kapitalist sistemin dayattığı kurallar olduğu çok açıktır. Kadınların bu sistem içerisinde ya eve hapsedilerek emeğinin görünmez kılındığı ya da birer ucuz iş gücü olarak görülüp baskı ve ayrımcılıklarla iş hayatına kabul edildiği dayatmayı kabul etmiyoruz.
Nafaka hakkına dokunmayın! Kız çocuklarının okullaştırılması arttırılsın! Kadınlara güvenceli istihdam sağlansın! Eşit işe eşit ücret hakkı tanınsın!