Ufuk Uras mecliste (İşçi Mücadelesi Sayı:22 - 23-08-2007)
Ufuk Uras’ın milletvekili seçilişinin anlamını değerlendirirken, her şeyden önce bazı olguları açık seçik ortaya koymak gerekir. Birincisi, gerek Uras, gerekse partisi geçmişte Kürt hareketiyle bir ittifak yapmaktan özenle kaçınmıştır. ÖDP’nin gerçek bir birleşik parti olduğu 1996-2001 yılları, daha sonradan partiden atılan ya da ayrılmak zorunda kalan eğilimlerin ÖDP’yi bugün elinde tutan çoğunluğa Kürt hareketiyle bir ittifakın anlamlılığını anlatmaya çabalaması ile geçmiştir. 1999 seçimlerinde partinin iki kongre arasında en yüksek karar organı olan Danışma Kurulu’nun kararına rağmen çoğunluk partiyi HADEP ile bir ittifaktan uzak tutmuştur. 2002’de ise parti, parti içinde bir akımın sözcülerinden olan Masis Kürkçügil’in BirGün gazetesindeki bir görüşmede hatırlattığı gibi, sosyal demokrat bir hiç olan Sema Pişkinsüt ile ittifakı Kürtlerle ittifaka tercih etmiştir! Bugün Uras’ın, büyük çoğunluğu Kürtlerin olan oylarla meclise seçilmiş olması, Uras’ın temsil ettiği zihniyetle Kürt hareketi arasında temel bir gerilim olduğunu kimseye unutturmamalıdır. Öte yandan, ÖDP’nin örneğin İzmir’de EMEP başkanı Levent Tüzel’in veya Adana’da Nazmi Gür’ün karşısına parti listesiyle çıkması da “Bin Umut” ittifakını ne kadar az benimsediğinin açık bir işaretidir. Bu durumda Uras’ın adaylığının siyasi etikle bağdaşırlığı ciddi biçimde tartışılmalıdır.
Bu konuda en çarpıcı örnek Mersin’dir. Mersin’de ÖDP kendi listesi ile seçime katılmasaydı ve Bin Umut’un adayı Orhan Miroğlu’na oy çağırsaydı şu anda Kürtlerin mecliste bir vekili daha olacaktı. Hatırlayacak olursak, Miroğlu şaibeli bir biçimde meclis dışında kaldı. (Mersin seçim sahteciliği bakımından zaten 2004’ten sabıkalıdır.) Ama sonuçta burjuvazinin oyunlarının Miroğlu’na seçimi kaybettirmesinin nedeni 303 oy. Yani Miroğlu’nun aldığı oylara bu kadar oy eklense bu oyun da tutmayacak. Oysa ÖDP’nin aldığı oy 1300 civarı. Kürtler İstanbul’da on binlerce oyla Ufuk Uras’ı mebus yaptı, ama ÖDP bu kadarcık oyunu onlardan esirgedi. Ne güzel, ne ahlâklı bir blok!
İkincisi, Uras seçime kendi partisine rağmen girmiştir. ÖDP Parti Meclisi seçim öncesinde Uras’ın adaylığına karşı çıkmıştır. Uras’ın buna rağmen seçime girmesi, ÖDP’nin iç hayatında parti demokrasisinin (bütün “yenilik” söylemine rağmen) ayaklar altına alınmasının kim bilir kaçıncı örneğidir! Buna rağmen, Uras’ın kolektif çalışma içindeki zihniyetini göstermesi bakımından önemsiz değildir.
Üçüncüsü, Uras’ın kampanyası (geçmiş politik yaklaşımına da uygun olarak) en az emekçiler ve Kürtler kadar varlıklı orta sınıflara da yönelik biçimde örgütlenmiştir. ÖDP genel başkan yardımcısı Sinan Tutal, seçim sonrasında bir demecinde “Biz seçim çalışmalarında E-5’in üstüne de altına da dokunduk. Orada gördük ki toplumda ciddi bir arayış ve beklenti var” derken tam da bunu ifade etmiş oluyor.
Nihayet, Uras’ın kampanyasının merkezi sloganı “Başka bir meclis mümkün!” olmuştur. Bu slogan, alternatif küreselleşme hareketinin “Başka bir dünya mümkün!” sloganının reformist bir bozulmasını ifade eder. “Dünya” zaten sosyalistlerin işçi ve emekçilerin yönetimine geçmesi için mücadele ettikleri alandır. “Meclis” ise burjuvazinin sınıf hakimiyetinin meşrulaştırıcı organlarından biridir. Başka bir dünya elbette mümkündür, ama başka bir meclis mümkün değildir! İşçi sınıfı onun yerine kendi bin kez daha demokratik organlarını koyacaktır!
Yeni siyasi proje
Merkezi sloganı bu kadar reformist olan bir kampanyanın sonucunda elde edilen milletvekilliğini Uras “solun bütün renkleri”ni bir araya getirmek için kullanacağını söylüyor. Uras’ın bağımsız milletvekilliğinden gelen güç konumunu (geçmişte Mehmet Ağar’ın yaptığı ya da yarın Mesut Yılmaz’ın yapabileceği gibi), yeni bir oluşumun önderliğine soyunmak üzere kullanacağı seçimden önce belli idi. Bunu daha önce göremeyenler, Uras’ın daha ayağının tozuyla yeni bir siyasi “oluşum” ya da “parti” (adı önemli değil) kurmak için çalışacağını açıklamasından sonra, ortada bir hazırlık olmasa böyle bir açıklama yapılamayacağını düşünerek durumu kavramalıdır. Yani Uras’a verilen oylar sadece Bin Umut adaylarına değil, yeni bir siyasi projeye verilmiştir.
Peki bu yeni siyasi proje nasıl bir proje olacaktır? ÖDP’nin içinde iki kanat olduğu son kongreden bu yana artık herkes tarafından biliniyor. Uras’ın temsil ettiği kanat, ÖDP’nin ilk yıllarından beri, merkez solun Avrupa Birlikçi, liberal kanadıyla bir ortak parti projesi konusunda umutlar beslemiştir. Bu alanda en güçlü adaylar DİSK’in adının kullanılmasıyla başlatılan 10 Aralık Hareketi ve Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) olarak görülüyor. Buna elbette merkez solda CHP’nin seçim yenilgisi üzerine başlayan kriz çerçevesinde birçok başka unsur katılabilir. Öte yandan, sosyalist hareketten çeşitli akımlar da bu “birlik” projesine katılabilirler. ÖDP genel başkan yardımcısı bütün bu yaklaşımı şöyle ifade ediyor: “CHP’den ve toplumun gidişatından rahatsız olan bütün insanları kapsayacak bir oluşum içine girmeye çalışıyoruz.” Öyle anlaşılıyor ki, “solun bütün renkleri”nin içine, sosyal demokrasinin rengi olan “pembe” de ayrıcalıklı biçimde dahil olmuştur!
Uras, bu konudaki demecinde sürecin örgütsel yönünü şöyle ifade ediyor: “ÖDP’nin genel başkanlığı konusunu gerekli organlarla konuşup, tartışıp öyle karar vereceğiz. Bu organlar hem ÖDP’nin karar mekanizmaları olacak, hem de soldaki bütünleşmeyi sağlayacak diğer karar mekanizmaları olacak.” Bu yaklaşım gerçekleşirse ÖDP bağımsız bir parti olarak bitmiş demektir. Eğer başka “karar mekanizmaları” bir partinin genel başkanını yönlendirmede kendi partisinin organları kadar etkili ise, bir partinin bağımsızlığından söz edilemez. ÖDP’nin bütününün nasıl davranacağını zaman bize gösterecek.
İşçi Mücadelesi ise böyle bir yeni siyasi projeyi Türkiye sosyalizmi içinden bir akımın tarihte ilk kez sosyal demokrasi alanına iltica etmesi olarak görüyor. Bu projenin karşısında Marksist bir sosyalist partinin gerekliliğini ısrarla savunacağız!