Amerika’ya bu kış komünizm geliyor! (Sungur Savran - 22-09-2008)
ABD’den başlayarak dünyaya yayılan büyük finansal krizden çıkarılacak ilk ders bu: neoliberalizm ve “serbest piyasa” ideolojisi iflas etmiştir. Kârın özel çıkarlara, zararın ise halka ait olduğu bir sistemin rezilliği ortaya çıkmıştır. Düşünsenize, 50 milyon insanın en ufak bir sağlık güvencesinin olmadığı bir ülkede, iş finans kapitali kurtarmaya gelince, devlet nasıl da cömertçe elini cebine atıyor. Fannie ve Freddie’ye 100’er milyar dolar sermaye desteği verilecek gerektiğinde. AIG’ye ise devlet daha baştan 85 milyar dolar yatırdı. Daha önce Mart ayında Bear Sterns adlı yatırım bankasını kurtarmak için de devlet kasasından 30 milyar dolar çıkmıştı. Eğer devletleştirme komünizmin tek kıstası olsaydı, Celal Bayar’ın “bu kış komünizm gelecek” öngörüsünün ABD için geçerli olacağını söyleyebilirdik!
İkinci önemli nokta şu: bu kriz burada durmaz! Çökmekte olan tek tek bankalar ve finans kuruluşları değildir, ABD finans sistemi çöküyor. Wall Street’in beş büyük bağımsız yatırım bankası, yani simsarlık şirketi vardı. Bear Sterns çökerken devlet yardımıyla Morgan Stanley ile başgöz edildi. Lehman Biraderler iflas etti. Merrill Lynch Bank of America tarafından satın alındı. Şimdi geriye kalan ikisi Morgan Stanley ve (başkalarına örnek gösterilen) Goldman Sachs’in hisseleri hızla düşüyor. Düşünün Bear Sterns’ü “kurtaran” Morgan Stanley idi, şimdi kendini zor ayakta tutuyor. Daha da önemlisi, tuz koktu. Freddie ve Fannie konut kredisinin garantörleriydi, o sektörde merkez bankası gibiydiler. Onlar çöktü. AIG bu kredilerin sigortacısıydı, sigortacı güvence demektir, o da çöktü. Birçok başka ticari banka “Fona alındı”, şimdi “Fon”un kendisi FDIC, çöken bankaların mevduatını karşılamaya para yetiştiremeyecek duruma yaklaşıyor. ABD ve dünya ekonomisi 1929 tarzı bir mali çöküş (“crash”) uçurumuna hızla yaklaşıyor!
Dünya yeni bir döneme giriyor!
Mali çöküş kapitalizmin çöküşü demek değil. Bunu ancak işçi sınıfı ve müttefiklerinin devrimci mücadelesi gerçekleştirebilir. Mali çöküşün dakik bir tanımını vermek mümkün: finans sektörünün işlemez hale gelmesi sonucunda ödemeler sisteminin kesintiye uğraması. Bu tür bir gelişmenin ardından dünya ekonomisinin 1930’lu yıllrda olduğu gibi ağır bir depresyon içine girmesi neredeyse kaçınılmaz hale gelir. Depresyon, “resesyon” (ya da Türkçesi ile “daralma”) olgusundan bambaşka bir nitelik taşır. Resesyonlar genellikle kısa sürer, kriz derin olsa bile ardından ekonomi yeniden büyüme yoluna girer. Depresyon ise nitel olarak farklıdır. Kısaca tanımlanacak olursa depresyon, sermayenin büyük ölçüde atıl kaldığı, üretim ve yeniden üretim süreçlerinin büyük bir kesintiye uğradığı, işsizliğin ve yoksulluğun en zengin ülkelerde bile ciddi bir yükseliş gösterdiği, en önemlisi kapitalist ekonominin kendi işleyişi içinde, yani piyasa mekanizmaları aracılığıyla ortadan kaldıramadığı derin bir kriz durumudur. İşte dünya böyle bir tehlike karşısında.
Bunun sonucu, büyük olasılıkla, “küreselleşme” stratejisinin terk edilmesi, ekonomik milliyetçiliğin ve kapitalist devletçiliğin yeniden canlanması, hatta koşulların uygun olduğu ülkelerde faşizmin yeniden başını kaldırması olabilir. Burjuvazi sıkıştığı için sınıf mücadelesini daha da yükseltecektir, ama koşulların uygun olduğu ülkelerde işçi ve emekçilerin mücadelesi de sert bir yükseliş gösterme eğilimine girecektir. Dünya sınıf mücadeleleri açısından patlamalı bir döneme giriyor.
Dünya ekonomisi ister kısa süreli bir sarsıntı (bir resesyon), ister derin bir depresyon yaşasın Türkiye’nin krizin dışında kalması neredeyse olanaksız. Dev cari açığı, “sıcak para”ya bağımlılığı, şirket ve bankalarının yüksek dış borcu, siyasi bakımdan derin istikrarsızlığı, düşen üretimi ve yükselen enflasyonuyla Türkiye “yükselen piyasalar” arasında topun ağzında olan ülkelerden biridir.
Sendikalar uyanmalı. Önümüzdeki dönem işten çıkartmaların yoğunlaşacağı, asgari ücret dahil en basit kazanımların bile saldırıya uğrayacağı bir dönem. Sınıf mücadeleci sendikaların konfederasyonlar ötesi bir güçbirliği temelinde bir acil ekonomik talepler programı etrafında birleşmek için derhal bir atak başlatmak gerekiyor.
Sosyalistler uyanmalı. Çeyrek yüzyıldır sosyalizmin krizde olduğu, kapitalizmin ise gürbüz ve güçlü olduğu yanılsaması sosyalist hareketi kemirdi. Krizlerin engellenebileceği yolunda bir Bernstein’cı önyargı harekette yer etti. Devlet mülkiyeti afaroz edildi. Şimdi kapitalizmin krizi bütün haşmetiyle ortada. Neoliberalizmin vatanında devletleştirme zorunluluk haline geldi. Sosyalistler savunmacı ve mahcup ruh hallerini terk etmeli.
Savunulacak program geçiş talepleri temelinde olmalı. Nasıl mı? Bir örnekle bitirelim. Marksist program “borsa kapatılsın!” demek zorunda. Gerçekçi değil mi dediniz? Temmuz ayında Pakistan’da küçük yatırımcılar borsayı bastılar, cam çerçeve indirdiler, polisle çatıştılar. Talepleri: borsa kapatılsın ki yatırımları bütünüyle erimesin! Geçtiğimiz hafta Rusya’da borsa bir günde % 17 değer yitirdi. Kapatıldı. Ertesi gün açıldı, bir buçuk saatte % 6,5 düştü, yine kapatıldı. Demek ki, gerçekçi olmamak bir yana, bu talep hayatın içinden geliyor. Marksistleri ayıran tek şey, işçi sınıfının uzun dönemli ve ortak çıkarlarını teori ve programları temelinde savunmalarıdır. Bugün Marksizme sarılmayan açlığı ve sefaleti sineye çekmiş olacaktır!
Bu yazı 20 Eylül 2008 günü BirGün gazetesinde yayınlanmıştır.