Muhtıralı seçim!
Genelkurmay’ın, 23 Nisan günü, tek bir gün içinde, muhalefete iki muhtıra birden vermiş olduğu ortaya çıktı! İlki İyi Parti’ye ve dolaylı yoldan CHP’ye idi. İkincisinin Abdullah Gül’e verildiği şimdi anlaşılmış durumda.
Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve kuvvet komutanları, 23 Nisan’da, İyi Parti adına Nuri Okutan kürsüye çıktığında Bahçeli ve Erdoğan’la birlikte muhalefeti protesto ederek TBMM’yi terk etmişti. Gerçek Gazetesi olarak bu tavrı “Erdoğan Türkiye’yi generallerle mi yönetecek?” başlıklı yazımızda şöyle değerlendirmiştik: “Generaller bu devletin birer memurudur. Hiçbir siyasi gelişmeye karşı aleni, kamusal tepki göstermeye yetkileri yoktur. Bir resmi törenin, hele hele tam da Meclis’in 98 yıl önce kurulması vesilesiyle ilan edilmiş “Milli Egemenlik” bayramının orta yerinde meclisi terk ederek bu egemenliği ayaklar altına almışlardır. Generaller, sadece Cumhurbaşkanı değil AKP Genel Başkanı da olan Erdoğan’ın peşinden meclisi terk ederek öteki partilere karşı onun yanında yer almış olmaktadır. Generaller muhalefete ayaklarıyla muhtıra vermişlerdir.”
Şimdi, meclisteki muhtırayı bir başka muhtıranın daha takip ettiği ortaya çıkmış bulunuyor. Bu sefer muhtıra Cumhurbaşkanı adaylığı gündemde olan Abdullah Gül’e veriliyor. Başrolde yine Hulusi Akar var. Yanında da Erdoğan’ın sözcüsü İbrahim Kalın. İddiaya göre bu ikili bir helikopterle Abdullah Gül’ün konutuna iniyor ve Gül’ü aday olmaması konusunda “ikna” ediyorlar. İşin içine helikopter de girdiğinde muhtıradan bir adım daha ileri gidildiği ve askeri bir operasyonun sınırlarına gelindiği görülüyor. Sonuçta bu ziyaretin sonrasında Abdullah Gül, 28 Nisan günü (kendisinin Cumhurbaşkanı adayı olmasına karşı TSK’nın internet sitesinden yayınladığı e-muhtıranın 11. yıldönümünden bir gün sonra!) aday olmayacağını açıkladı.
Bu olayların hiçbiri ne Tayyip Erdoğan, ne İbrahim Kalın, ne de Hulusi Akar tarafından yalanlanmadı. Tam tersine istibdadın kendine özgü lisanı ile teyit edildi. Haberi ilk kez yayınlayan Habertürk internet sitesinden haber linki kaldırıldı. Daha sonra Habertürk gazetesi internet sitesini yöneten Barış Erkaya’nın işinden atıldığı iddiaları gündeme geldi. Nihayet Barış Erkaya bir yazılı açıklama ile tamamen kendi isteğiyle görevinden ayrıldığını duyurdu.
Bundan bir ya da iki gün sonra, 27 Nisan tarihli Hürriyet gazetesinde Deniz Zeyrek “Gül’ü ‘adaylıktan vazgeçirme’ trafiği” başlığını taşıyan köşe yazısında, kayıt dışı (“off the record”) teyit ettirdiği bir habere göre “Gül’le uzun yıllar yakın çalışmış, hatta arkadaş olmuş iki önemli isim Ankara’da İstanbul’a giderek Gül’ü ziyaret etmiş” diye yazdı. Deniz Zeyrek kaynaklarının görüşme konusunun dış politika ve askeri konular olduğunu belirttiğini söyledikten sonra ekliyor: “Ancak ‘Söz konusu isimler böyle kritik bir dönemde Gül’ün yanına gitmişse orada seçimlerin ve Cumhurbaşkanlığı adaylığının konuşulmaması mümkün mü?’ diye sorarsanız, gönül rahatlığıyla ‘Evet’ yanıtını veremem.”
Sonra 28 Nisan günü Cumhuriyet gazetesi haberi manşetten “Apoletli ziyaret” başlığı ile yayınladı. Cumhuriyet gazetesi de görüşmede ne konuşulduğunu doğal olarak ancak “iddia ediliyor” düzeyinde aktarıyor: “İkilinin [Hulusi Akar ve İbrahim Kalın] Gül’e Erdoğan’ın ‘aday olma’ mesajını ilettiği ileri sürülüyor.”
Böyle konuşmak zorundalar. Ama tam Gül’ün Erdoğan karşısında “çatı adayı” olarak gösterilmesinin tartışılacağı bir haftanın eşiğinde Genelkurmay Başkanı’nın apar topar Gül’ün bahçesine inen bir helikopterle bir ziyarete gidip başka bir şey konuştuğuna inanacak ahmak Türkiye’de mevcut mudur?
İktidarda olan bir güç darbe yapar mı ya da darbe girişiminde bulunur mu? Peru’nun 1990’lı yıllardaki devlet başkanı Fujimori kendisi devletin başındayken böyle bir darbe yapmıştı. Latin Amerika buna, İspanyolca’da “kendi kalesine gol” anlamına gelen “auto-gol” kelimesinden ilhamla “auto-golpe” adını taktı. Son günlerde Cumhurbaşkanlığı seçimleri etrafındaki olağanüstü askeri hareketlilik de işte böyle bir “auto-golpe” tehlikesine işaret ediyor.
Tabii Erdoğan’ın durumunu Fujimori’ninkinden ayıran çok önemli bir nokta var. Erdoğan şu anda iktidarda ama çok yakında, seçimi kaybedecek olursa iktidarda olmayabilir. Dolayısıyla, durum iktidardaki bir sivil cumhurbaşkanının askeri yöntemlerle politikayı biçimlendirmesi bakımından Fujimori’ninkine benziyor. Ama kaybetme korkusu içinde muhalefete üst üste muhtıra verilmesi bakımından farklı.
Abdullah Gül açıklamasında adaylığı üzerinde mutabakat olursa seçime gireceğini, oysa bu mutabakatın oluşmadığını belirtti. Bu “mutabakat” içinde Erdoğan ve Genelkurmay’ın olmasını da bekliyor muydu acaba? Beklemiyor idiyse, neden Genelkurmay’ın seçimlere karışmasını eleştirmiyor? Demek ki 27 Nisan 2007’de verilen ve kendisine cumhurbaşkanı olma yolunu kapatmaya çalışan muhtıraya verdiği tepki sadece kişisel ikbal içinmiş. Ya da en fazlasından kendine Müslüman olan dar kafalı bir politikacının ayak oyunu.
Hulusi Akar’a gelince, ilk muhtıra ile ilgili yazımızda sorduğumuz soruyu yeniden soruyoruz: “Erdoğan Türkiye’yi askerlerle mi yönetecektir? ‘Askeri vesayeti kaldırıyoruz’ örtüsü altında Türkiye bir yarı askeri rejime mi sürüklenecektir? Daha somut soralım: Erdoğan neden Cumhurbaşkanı yardımcılarını açıklamaktan ısrarla imtina etmektedir? Kendi tercihidir. Bu adaylardan biri Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar olabilir mi?”
15 Temmuz’da kışlaların önüne iş makineleri çeken Erdoğan iki yıl sonra Genelkurmay başkanını ve kuvvet komutanlarını üniformalarıyla ve helikopterlerle siyaset sahnesine sürüyor. Seçimler bir kez daha lekelenmiştir. Bu seçim muhtıralı seçimdir.
İşçi sınıfı ve halk bu “auto-golpe” denemesini bir “auto-gol” haline dönüştürmek için elinden geleni yapmalıdır.