Külliyeden müjde olmaz

Külliyeden müjde olmaz

Erdoğan’ın 19 Temmuz’da Kıbrıs’a gelişi iktidar yanlısı basın tarafından haftalar öncesinden müjdelenmeye başlamıştı. Türkiye’deki iktidar yanlısı çevrelerde ise beklentiler şişirildikçe şişiriliyordu. KKTC’nin uluslararası alanda tanınmasına dair bir gelişme mi olacaktı? Ziyaretten önce adaya giden Azerbaycan heyeti bu gelişmeye yoruldu. Kıbrıs açıklarında doğalgaz mı bulunmuştu? Erdoğan Karadeniz’de bulunan doğalgaz rezervlerini hep önden “müjde geliyor” diye reklam yaparak açıklamıştı. Reklamların etkisinde kalıp heyecanını şovenist histeri boyutuna taşıyanlar Kıbrıs Türk Devleti’nin ilan edileceğinden hatta KKTC’nin ilhakından bahsetmeye başladı. 

Ne var ki bu heyecan adanın kuzeyindeki Türk Kıbrıslılarda pek paylaşılmıyordu. Kuzey Kıbrıs halkında müjde heyecanından ziyade “eyvah şimdi başımıza ne işler açacak” tedirginliği oluştu. Sonuçta KKTC’nin uluslararası alanda tanınması Kuzey Kıbrıs halkının günlük hayatına pek çok açıdan kolaylıklar getirebilir. Ama Kuzey Kıbrıs halkının büyük kesiminin bilhassa da adanın yerli halkının talebi KKTC’nin tanınması değil adada bir çözüme ulaşılmasıdır. KKTC’yi tanıtmak Kıbrıslıların talebi değil, Ankara’nın isteğidir. Doğalgaz bulunmuş olsa bundan sevinilmesi gerekir. Ama Kıbrıslılar böyle bir müjde verildiğinde doğalgaz mı gelecek diye sevinmeden önce savaş mı gelecek diye tedirgin olacaktır. 

Erdoğan müjdeyi açıkladığında paketten ne tanınma ne doğalgaz ne de ilhak çıktı. Erdoğan, KKTC Cumhurbaşkanlığı’na bir külliye (saray) ve yanına promosyon olarak da bir millet bahçesi yapacaklarını duyurdu. Kuzey Kıbrıs halkı tedirgindi elbette ama müjde adı altında böyle bir aşağılanmayı herhalde beklemiyorlardı. Öyle ya güya Erdoğan, KKTC’yi dünyaya tanıtmaktan bağımsız bir “Kıbrıs Türk devleti”nden bahsediyor ama o bahsettiği “devlet”i en başta kendisi tanımıyor. Hadi yeni bir bina yapma sözü veriyorsun eski yönetim binasını ne diye “gecekondu” diye aşağılarsın? Üstelik senden bunu isteyen oldu mu? “Millet bahçesi” ise Erdoğan’ın Türkiye’de tüm illere yapmayı taahhüt ettiği bir seçim vaadiydi. “Yavru vatan” edebiyatını geçtik, Erdoğan Kuzey Kıbrıs’a açıkça vilayet muamelesi yapıyor. Aslında vilayet bile fazla, Kapalı Maraş’ın çevre düzenlemesi ve altyapı ihalesini TOKİ ile birlikte Konya Büyükşehir Belediyesi aldığına göre Kuzey Kıbrıs’ın statüsü Ankara nezdinde Konya’nın bir kazası seviyesine kadar düşürülmüş demektir. Erdoğan, kendisinin Konya’nın kazası gibi muamele ettiği bir siyasi oluşumu dünyaya devlet diye tanıtmaya çalışmaktadır.

Bu muameleye karşı çıkan, tepki gösteren Kıbrıslılar hemen “nankör” diye damgalanıyor. Bu muameleye tepki göstermek izzet sahibi bir Kıbrıslı için elzemdir, buna nankörlük diyen Kıbrıs halkını kendi beslemesi olarak gören sömürgecinin kibrini açık etmektedir. Erdoğan’ın KKTC meclisindeki konuşmasını boykot eden CTP (Cumhuriyetçi Türk Partisi) ve TDP (Toplumcu Demokrasi Partisi) “Ankara’nın adamı” olmakla övünen Ersin Tatar tarafından “işbirlikçilik” ile suçlandı. Buna psikolojide yansıtma denen bir savunma mekanizması denir. Yani kişinin kendisinde olan olumsuz özellikleri karşı tarafta varmış gibi göstermesi. Ama burada sadece Ersin Tatar’ın Ankara işbirlikçiliği değil söz konusu olan. CTP ve TDP’nin Avrupa Birliği ve Batı emperyalizmi ile işbirliği içinde olduğu ima ediliyor ama o konuda da durum farklı değil. İnsanın aklına “dinime küfreden Müslüman olsa” deyimi geliyor. Zira Erdoğan’ın sivil ve asker müttefikleriyle izlediği Kıbrıs politikası sırtını “Anavatan”a değil Londra’ya dayamıştır. Washington’un icazet verdiği kadar uygulama alanı bulmaktadır. İşin bu boyutunu ayrıntılı şekilde bir başka yazıda ele alacağız.

Biz “Kıbrıs Kıbrıslılarındır” diye haykırmaya devam edeceğiz. Türk ve Rum Kıbrıslıların tek gerçek garantisi İngiliz üslerinin kapanması, tüm yabancı askerlerin adadan çıkmasıdır. Biz gidersek Kıbrıs’ta halkın güvenliği sağlanamaz diyenler önce Kutlu Adalı’nın hesabını versin. Çok müjde vermek istiyorduysanız Adalı cinayeti soruşturmasının yeniden açılması, cinayetteki rolleri açığa çıkmış katillerin tutuklanması bir müjde olabilirdi. Ama nerde! Onun yerine adada beslediğiniz ve kışkırttığınız faşistlerle halka gözdağı vermeye devam ediyorsunuz! Külliyeden müjde olmaz! Olursa da müteahhide, emperyaliste olur! Türk Kıbrıslılara en büyük müjde Türkiye’de istibdadın karşısında ekmek ve hürriyetin zaferi olacaktır! 

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ağustos 2021 tarihli 143. sayısında yayınlanmıştır.