Vampirlik fonu
Türkiye'nin dev kamu işletmelerinin bir bakanlar kurulu kararı ile geçtiğimiz yılın Ağustos ayında resmen kurulan Türkiye Varlık Fonu A.Ş.'ye devredilmesi tartışma yarattı. Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası AŞ, Boru Hatları ile Petrol Taşıma AŞ, Türkiye Petrolleri AO, Posta ve Telgraf Teşkilatı AŞ, Borsa İstanbul AŞ, Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme AŞ'nin sermayelerinde bulunan Hazineye ait hisselerin tamamı, Türk Telekomünikasyon AŞ'nin yüzde 6,68 oranındaki Hazine'ye ait hissesi ile Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü ve Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü Türkiye Varlık Fonuna aktarılıyor. Bu kuruluşların gelirleri daha önce hazineye bağlıydı. Devlet bütçesinin gelirler kaleminde yer alıyordu. Şimdi bu gelirler Başbakanlık tarafından atanan beş kişinin yöneteceği Türkiye Varlık Fonu tarafından kullanılacak. Bu fonda biriken kaynaklar finansal piyasalarda ya da altyapı yatırımlarının finansmanında kullanılacak.
Gizli özelleştirme
Türkiye Varlık Fonu da sonuçta bir devlet fonu olduğu için bir değişiklik olmayacağı, sadece daha etkin bir yönetim mekanizması oluşturulacağı söyleniyor. Bu doğru değil. Her şeyden önce, haraç mezat sata sata devletin elinde pek az işletme kalmıştı; şimdi son işletmeler de Türkiye Varlık Fonu paravanının arkasında gizlice özelleştiriliyor. Mülkiyeti özelleştirilmiyor olabilir ancak devlet denetiminden azade kılınarak ve bu işletmelerin sosyal işlevleri tamamen hiçe sayılarak tüm gelirleri piyasanın hizmetine sunulmuş oluyor. Çok tartışmaya gerek yok, Cumhurbaşkanı başdanışmanı Cemil Ertem zaten yapılanın gizli bir özelleştirme olduğunu şu sözlerle itiraf ediyor: "Varlık Fonu, Türkiye'nin mali piyasalarının daha sağlıklı çalışmasını, bankacılık sisteminin sermaye piyasaları tarafından desteklenmesini sağlayacak. Bu anlamda Türkiye'deki blok özelleştirme döneminin kapandığı, milletin varlıklarının tekrar millete döneceği bir yeni özelleştirme döneminin başladığını söyleyebiliriz. Özelleştirmenin rekabetçi ve piyasanın derinleştirilmesine dönük bir yeni yolunu gözlemliyoruz."
Cemil Ertem'in özelleştirme itirafına inanmamak için hiçbir neden yok. Şirketin başına özelleştirme idaresi başkanı Mahmut Bostan'ın getirilmesi de elbette ki tesadüf değil. Ancak "milletin varlıklarının tekrar millete döneceği" iddiasının gerçekle hiçbir ilişkisi olmadığını belirtmekte fayda var. Zira girişimi yakından incelediğimizde tam tersinin geçerli olduğunu yani amacın milletin varlıklarının sermaye tarafından yağmalanması olduğunu görmek zor değil. Açıklayalım.
Varlık fonu ne için kurulur?
Varlık Fonu, esasen petrol, doğalgaz gibi değerli doğal kaynakları olan ve bu kaynakların işletilmesi ve ürünlerin ihracı yoluyla bütçe ve ödemeler dengesi fazlası yaratabilen ya da Çin gibi yapısal olarak dış ticaret fazlası veren ülkeler tarafından bu fazlanın gelir getirici şekilde değerlendirilmesi için kurulmaktadır. Söz gelimi düşük bir nüfusu ama büyük petrol yatakları olan Norveç bu amaçla 885 milyar dolar büyüklüğündeki dünyanın en güçlü varlık fonunu kurmuştur. Diğer büyük varlık fonuna sahip ülkeler arasında Çin, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt ve Suudi Arabistan bulunmaktadır. ABD'nin de bu çerçevede kurduğu çeşitli fonlar bulunmaktadır.
Türkiye'nin bu ülkeler gibi bir dış ticaret fazlası ya da zengin doğal kaynakları yoktur. Tam tersine Türkiye petrol doğalgaz fakiridir. Kronik olarak dış ticaret açığı vermektedir. Sanayisi montaja dayalı olduğu için, ihracatta rekor kırdığında bile ara malları ithalatı daha fazla artmakta ve açık kapanacağı yerde büyümektedir. Peki, Türkiye bu fonun içini nasıl dolduracaktır?
Petrol yok, bütçe fazlası yok ama yağmalanacak fonlar, sömürülecek milyonlar var
Büyük devlet teşekküllerinin fona devredilmesi sadece bir başlangıç. Devlet bütçesinde söz konusu kurum ve kuruluşların gelirlerinin ifade edildiği teşebbüs ve mülkiyet gelirleri 2016 yılında 23,7 milyar lira olarak gerçekleşmiş. Bu gelir artık bütçede görünmeyecek. Nitekim 2017 bütçesinde teşebbüs ve mülkiyet gelirleri 17,1 milyar lira olarak öngörülmüş. Ama hâlâ, en az 100 milyarlık bir büyüklüğe ulaşması planlanan fonun esas kaynağını nereden bulacağı sorusu ortada durmaktadır. Petrol yok, doğalgaz yok, dış ticaret fazlası yok, devleti sata sata bitirmişler, geriye kalanların da eti budu belli... Sermaye burnundan kıl aldırmıyor. Teşvik üstüne teşvik, vergi indirimi üstüne vergi indirimi alıyor. Peki, geriye ne kalıyor? Kanı emilecek 70 milyonluk emekçi halk... İlk sırada içinde biriken para 100 milyara dayanan işsizlik fonu yağmalanacak. İkinci sırada ise kıdem tazminatının kaldırılmasıyla oluşturulması planlanan fon var. İşçinin alınterinden kesilenlerle oluşturulan bu fon iktidarın bilinçli şekilde işsizlik maaşı almayı zorlaştırması yüzünden bu kadar büyüdü. Varlık Fonu'ndaki gelişmelerin hızlanması, Çalışma Bakanı Müezzinoğlu'nun referandumdan sonra kıdem tazminatını kaldıracaklarına dair açıklamasına da farklı bir anlam katıyor. İşçilerin elinde kalan son iş güvencesini almakla kalmayacaklar, işsizlik kesintileri, zorunlu BES, vergiler ve zamlardan sonra bir de bu yolla işçinin kanını emecekler.
Sayıştay ve meclis denetimi yok
Varlık Fonu ile paranın devletin bir cebinden ötekine aktarılacağını düşünenler de külliyen yanılır. Fona aktarılan gelirler Sayıştay denetiminin dışına çıkıyor. Bütçe her şeyden önce bir iktidarın sosyal ve siyasi önceliklerini gösterdiğinden bütçe dışına çıkarılan kalemler siyasi denetimden de azade kılınmakta. Diyorlar ki fon denetimsiz olmayacak. Fonun hesapları uluslararası kuruluşların ve bağımsız şirketlerin denetimine açık olacakmış. Ama sorun da burada zaten. Özel denetim, fonun sadece kârlılığını ve yatırımların usule uygunluğunu denetler. Mesela yabancı ve bağımsız denetim kurumları, fonun içinin yukarıda ortaya koyduğumuz gibi işçinin emekçinin alınterinin gasp edilmesiyle doldurulmasıyla ilgilenmez. Bilakis işçinin emekçinin vampirlik olarak yaşadığı şey piyasa açısından akıllıca bir uygulama olarak değerlendirilir. Söz konusu fon Sayıştay ve bütçe denetiminden azade olduğu için de halkın siyaseten zaten kısıtlanmış olan hesap sorma olanakları toptan ortadan kaldırılmış olmaktadır.
İşçinin emekçinin alınterinden kesilen ama faydalanamadığı bu fonları finansal piyasalar aracılığıyla sermayenin hizmetine sunacaklar. Biz demiyoruz. Cemil Ertem söylüyor: "Varlık Fonu, Türkiye'nin hazinesini daha da zenginleştirecek bir kurumdur, Türkiye'nin varlıklarını uluslararası piyasalarda değerlendirebileceği, daha etkin olacağı, reel ve finans sektörüne önemli kaynaklar sağlayacağı yeni bir başlangıç noktasıdır."
Krizde sermayeyi kurtaracak, faturasını da işçiye emekçiye kesecekler
İşin özeti budur. Reel sektöre ve finans sektörüne kaynak sağlamak için işçinin emekçinin, tüyü bitmemiş yetimin hakkına göz koyuyorlar. Peki, neden bugün? Neden bu kadar aceleyle? Mesela neden referandum bile beklenmiyor? Sebebi açık. Türkiye'de ekonomik kriz kapıya dayanmış durumda. Kapı kırıldı kırılacak. Bankacılık sistemi çöküşün eşiğinde. Takipteki tüketici ve kredi kartı borçları toplamı 18 buçuk milyarı aştı. Şirketler içinse durum daha da vahim. Şirketlerin ödeyemez durumda oldukları krediler 9 milyar artışla 40 milyar sınırına dayanmış durumda. Özel sektör önümüzdeki yıl 70 milyar dolara yakın dış borç ödeyecek. Toplam dış borçları ise 200 milyarı geçti. Dolardaki her kuruş yükselme bu yükü daha arttırıyor. Bu yük taşınamaz halde. Bu yük bir yere yığılacak. Türkiye Varlık Fonu, işte bu yükü işçinin emekçinin sırtına yığma projesidir. Önümüzde yaşanmış bir örnek var. 2008 yılında benzer bir süreç içinde ABD'nin dev finans şirketleri çöküşün eşiğine geldiğinde bu fonlar şirketlerin kurtarılması için kullanıldı. Şirketler ve bankalar batmaktan kurtarıldı ama halk borç harç girdikleri evlerini kaybetti, işsiz kaldı, yoksullaştı. İntihar oranları yüzde 3,3 arttı.
İşte Türkiye Varlık Fonu yaklaşan krizde bankaları ve özel şirketleri kurtarmanın bir yoludur. Dikkat ederseniz fonu savunanlar vatandaşı işsizliğin yaratacağı sorunlardan, hayat pahalılığından korumaktan falan bahsetmiyorlar. Çünkü kriz döneminde fonun kapılarını sermayeye sınırsızca açacaklar. İşçinin emekçinin kapısına ise haciz memurunu yollayacaklar. Şimdi umarız ki Varlık Fonu'nun ne anlama geldiği, AKP'nin aceleyle canhıraş biçimde neden böyle bir girişim içine girdiği anlaşılmıştır.