İşçinin gözünden: döviz, faiz, kriz!

faiz

Önce Merkez Bankası başkanı görevden alındı, ardından Berat Albayrak’a yol verildi, Erdoğan “acı reçete” dedi ve Merkez Bankası’ndan beklenen faiz artırımı 650 baz puanla geldi. Merkez Bankası’nın gösterge faiz oranı yüzde 16,5’a çıkınca aylardır onunla yatıp kalktığımız dolar kuru 8,5 liralardan 7,5’lara geriledi. Sonra tekrar biraz yükseldiyse de Erdoğan, hukuk reformundan bahsediyor, piyasanın gereklerini yapması konusunda Merkez Bankası’nın tüm araçları kullanacağını açıklıyordu. Piyasalar memnundu.

Eğer piyasalar bir gelişmeden memnun oluyorsa işçi ve emekçiler için kötü günler yaklaşıyor demektir. Çünkü piyasalar dedikleri, sermaye sahiplerinin ortalama ruh halini gösterir. Sermaye bir şeye seviniyorsa işçiler için haberler kötü demektir. Dolar ve Avro fırlayıp Türk lirası değer kaybettiğinde hayat pahalılığı artıyor, işçiler ve emekçiler yoksullaşıyor. O hâlde döviz kurunun düşmesinin işçiye emekçiye nasıl zararı olabilir? Bal gibi zararı olur!

Çünkü döviz kurunun düşmesine neden olan gelişme faiz artırımıdır. Faizler artınca, kredi kartına yüklenerek ay sonunu getirmeye çalışan halk daha fazla borçlanır. Ev, araba, tüketici kredisi taksitini ödemek için yeni kredi aldığında, krediyi krediyle döndürmeye çalıştığında bataklıkta çırpınan insan gibi daha fazla borca batar. Siftah yapamayan esnaf, kirasını ödeyemez olur kepenkleri kapatır. Köylü tefecinin eline düşer.

Patronlar yatırım yapmak yerine faiz kazancına yönelir. Üretim düşer, ekonomi daralır, elbette ki tüm bunların faturası işten çıkarmalarla ve büyüyen işsizlikle yine emekçi halka kesilir. Yüksek faiz ortamında ülkeye sıcak para girer, getirdiğinden fazlasını alıp geldiği yere döner. Doğrudan yabancı yatırımları çekmek için, iktidar ülkenin işçisini ucuz emek olarak emperyalist sermayeye pazarlar. Kaybeden yine işçi, emekçi olur.

Döviz yükselse de düşse de, faiz artsa da azalsa da hep işçi kaybediyor. Çünkü ekonomi televizyonların alt bantlarında yeşil kırmızı işaretlerle gösterilen rakamlar değil, kanlı canlı günbegün yaşanan sınıf mücadelesidir. Hâkim sınıf olan sermaye, sadece fabrikaların değil medya kuruluşlarının hatta düzen partilerinin de sahibidir. İşçi sınıfı örgütlü olup siyasete kendi ağırlığını koymazsa kaybetmeye mahkûm olur. İşçi sınıfının iktidarında, fabrikalar, bankalar devletin, devlet de işçinin olacak! Toplumun geleceğini döviz, faiz değil emek belirleyecek!

Piyasalar (sermaye) neden ve nasıl reform istiyor?

Sermayedarlar Türkiye’ye yatırdıkları sermaye ile elde ettikleri faiz, rant ve kârı garanti altına almak için hukuk reformu istiyorlar. Merkez Bankası bağımsız olsun diyorlar çünkü iktidar oy kaygısıyla faizleri yükseltmekten geri durmasın, halka acı reçete içirmekten imtina etmesin istiyorlar. Yapısal reform adı altında allayıp pulladıkları ise işçinin kıdem tazminatı hakkının gaspı, esnek çalışma biçimlerinin yaygınlaşıp kalıcılaşması, eğitimin, sağlığın tümüyle özelleştirilmesi…

Sadece zenginleri insandan saydıkları için işçinin sendika hakkını, eylem hakkını, grev hakkını bunun içinde kabul etmiyorlar. Sendikalaştığı için işçiyi işten atan patronu kollayan, grevleri yasaklayan, yürüyüş yapan işçiyi tartaklayıp gözaltına alan istibdad rejimi yerli ve yabancı sermayenin en büyük dostu. Çünkü istibdad zengin insanların zengin olma ve zengin kalma hakkını savunuyor! Sermayenin reformunda işçiye emekçiye hak, hukuk, adalet, hürriyet yok!

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Aralık 2020 tarihli 135. sayısında yayınlanmıştır.